21 Şub 2009

Bildik Bir Öykü..

Gece ilerliyordu, müzik, dans, konuşmalara karışan kahkahalarla..Nilgün’le tuvalete giderken, gördüm Ali’yi. Şöyle bir göz ucu ile bakıverip, döndü önüne. Bu kadar yani. Bütün gece için uğraşım, hayallerim..hiç bir anlamı yokmuş. Hali de, üstü başı da bir tuhaftı, aslında.
Masa da daha bir keyifsiz oturuyorum. Sandalyemin dibinde bitiyor, Mehmet.

- hadi gecenin suratsızı sen seçildin, ödül olarakta benimle dans ediceksin.
- ne kadar zarif bir dans teklifi bu efendim, kendimi pek bi önemsedim.

Gülüyor, sıcacık. Siyah bir takım elbise giymiş, içinde maviye yakın bir gömlek, kravat bile takmış. Ali’nin bu akşamki özensiz halinden sonra, beğeni dolu bir bakışı hak ettiğini düşünüyorum. Güzel bir şarkı çalıyor, fonda. “neydi bir arada tutan şey ikimizi, birleştiren neydi ellerimizi. Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi, sevmek bir çok şeyi göze almaktır.”
**
Ağlayanlar, verilen sözler, telefon numaraları, sıkı sarılmalar, kopamamalar, vedalar arasında gece bitiyor. Ayla ile Ali’yi bekliyoruz, eve gitmek için. Mehmet’le Mustafa ortalarına almışlar onu, hararetli bir şeyler konuşuyorlar. Durum sonradan netlik kazanıyor. İçkili bir gece olmamasına rağmen, dışarıdan içeriye getirilenlerden Ali’de bolca tükettiğinden, bizimkiler o halde bizleri eve götürmesini istemedikleri, o da ısrar ettiği için..hafif bir gerginlik yaşanıyor.
**
Arabayı Mehmet kullanıyor, Ali yanında. Ben,Ayla ve Mustafa arkadayız. “Önce seni bırakıp, sonra Ayla’ların siteye gideriz, ordan da biz bir şekilde gideriz eve” diye ısrar ettikleri ve mantıklı geldiği için kabul ettik.
Bizim sokağın başına büyükçe bir kamyon park edilmiş, tekrar aynı yoldan geri gidip, aşağıdaki sokaktan girmemiz lazım ama, zaten Ayla yeterince geç kaldı düşüncesi ile..
- ben burada inip, koşarak giderim Mehmet, dur diyorum.
- Hangisi sizin ev, kızım sokak karanlık. Arabayı kenara alıp, kapıya kadar geliyim. Derken, daha sözü bitmeden Ali kapısını açıp,
- Ben bırakırım, diyor.

Deli gibi seviniyorum. Diğerleri hiç hoşnut olmuyorlar, fark ediyorum.

Yavaşça yürüyoruz yan yana. Oldukça kötü kokuyor ve düzgünde yürüyemiyor aslında. Apartmanın girişinde durup geri dönüyorum, vedalaşmak için.
- Ben istemedim diyor, sarsakça
- Neyi istemedin, sarhoş olmayı mı?

Öylece bakıyor, yüzüme. Cevaplamadan, söz söylemeden, uzun ve boş gözlerle. “Hoşça kal, seni üzmek istemedim” derken dudak kenarımdan öpüyor yine usulca. Bu sefer o bildiğim duygu için, çeviriyorum başımı. Dudaklarımdaki, dudağının tadını yeniden hatırlamak istiyorum…

**

2 hafta dediğin nedir ki? Göz açıp kapayana kadar geçiyor. İçimi o son görüşmemizin anısı ile ısıtıyorum , Ayla’yı düşünmekse sızlatıyor, üzüyor biraz da.
Nişanın yapıldığı gecenin sabahı, telefon çalıyor. Koşarak açıyorum, havadisleri dinliyeceğimi düşünerek. Ayla değil, bir başka arkadaşımız. Ama şimdi hatırlamıyorum, kim?

Konuştuklarını da tam anlamıyorum aslında..Annem o kilitlenmiş halimden ürküp;

- kızım, kim? Birine bir şey mi olmuş ? söylesene diye bakıyor yüzüme.

Başımı iki yana sallayabiliyorum, “hayır” demek ister gibi. Telefon ahizesini yerine bırakıp, yere oturuyorum. Ben bunu biliyordum aslında, neden şaşırıyorum ki? Anlamamış mıydım sanki? Hissetmiştim de işime gelmemişti …Ağlamıyorum bile, kalakalıyorum.

Yaz bitiminde, hafif serinliğin başladığı o güzelim Eylül’ün ilk günlerinde de, havuz başında düğünleri yapılıyor Ali ve Ayla’nın..

Hiç yorum yok: