25 Haz 2012

Şairin Romanı / Murathan Mungan -2-


Neden sonra uçarken yorulup bilmediği bir kovuğa sığınan göçmen kuşların tedirginliği içinde hissediyor kendini. Yaşam, yolunuzun üstündeki geçici sığınaklarla dolu. Biliyor: Bazen yolda fazla eğleşir, bazen sığınakta fazla kalır insan. Yazgının dikiş yerleri birbirini tutmaz. Ezberini tazeler gibi yaşamın ona öğrettiklerini düşünüyor; Yaşamda istek korku hep var olmuş, güvenceyse hiç olmamıştır. Yol üstünde bulduğun boş bir ev, seni ne kadar saklayabilir? Tedirginlik: İçinin kopmaz parçası; yeniden yollara, uzaklara çağırıyor. Zamanla ruhundaki bir çok şeyi eksilten yılların değil gidermek, seyreltmeyi bile başaramadığı o tedirginlik.
***
Şairsin “anlam” denen şeyin insan hayatı için taşıdığı anlamı herkesten çok senin bilmen gerekir. Hayat boştur! Herkesin her zaman dediği gibi boş! Onu dolduran anlamdır yalnızca. Bizim ona verdiğimiz çeşitli anlamlar. Bazıları hayat anlamından boşaldığında, onun gerçek yüzünü gördüğünü sanır; hayatın görülecek bir yüzü bile yoktur oysa…O kadar boştur işte hayat, sen bir an önce onu kendi anlamlarınla doldurup güzelleştirmeye bak! Ömrünü ancak böyle hayat yapabilirsin.”
***
Ortak anılarının, andaçlarının çoğaldığına karar vererek, kendilerini biraz daha büyümüş hissettiler. Sevginin, ilginin, inceliklerin, insanı daha çabuk büyüttüğünü kendi kelimeleriyle düşündüler.
***
Tabiatın öğrencisi olmayanın iyi bir şair olmayacağına, şair kalamıyacağına inandı hep. Adımları dalgınlaştığında gene de doğru yolda gitmesini sağlayan içindeki kuzey taşıydı. Gövdesini yola emanet edip kendi iç âlemine kapandığı böyle anlarda insan, önceki zamanlardan kalma ulu ağaçlardan acayip düşüncelerin döküldüğünü sanabilirdi. Ne de olsa kadim inanışlara göre bir ormanda düşüncelerle yapraklar aynı dalın kardeileri sayılırdı.
Yaprakların ruhu dalgınlaştıran yeşiline kapılıp, hatırlamak dediğimiz şeyin, geçmişi şimdi için yeniden yaşama deneyimi olması üzerine ince düşüncelere dalıyor.
***
Kişi zamanla kendini tüketir; ne artık yeni bir şey öğretebilir kendine ne de benliğine önceden bilmediği yeni bir şeyle karşılaşabilir sanıyordu. Yanılmıştı. Yanılmalar tükenmiyor, her yaş dönümü kendine özgü yanılgalarıyla gelerek o güne dek yaşanan deneyimlerin öğrettiklerine ilişkin kireçleşmiş ezberlerini boşa çıkarabiliyordu.
***
“Boşluk dediğin de bir yoldur aslında; ama onu görebilmek için yolu bir boşluk olarak görmen gerekir.”
***
Birden bire buraya geldiği içim bir pişmanlık çöktü üzerine. İnsanların çoğu, daha tanıştığı ilk anda yormuş, usandırmış oluyorlardı onu. Yüzlerinden, davranışlarından bütün hikayelerini bir çırpıda okuyor; numaralarını, pozlarını, küçük oyunlarını; kendi aralarındaki hile, haset ve kıçkançlıklarını anlıyor, hatta bütün bunları anladıktan sonra kensine sıkılacak zaman bile kalıyordu.
***
“Daha gençken, bulunmak zorunda kaldığı bazı toplantılarda insan haklı olarak, “benim burada ne işim var” diye sorar kendine ve bir yaştan sonra artık bu soruyu sormayacağı bir hayat yaşayacağını sanır” diye geçirdi içinden Bendag. “Şu yaşıma geldim ve hâlâ soruyorum: Benim burada ne işim var ?”