24 Şub 2010

sorgu..

Git!
dediğim (n) de
gidemiyorsan (m)
Bu; acizlik değilse, bağlılıktır.

23 Şub 2010

Koloni / Jean Christopher Grange



Kızıl Nehirler ve Taş Meclisi'ni soluksuz, elimden düşürmeden okuduğum için, aynı benzer bir hevesle başladım "Koloni" yi okumaya da. İlk cinayet, Kasdan'ın koşturmaları, işin içine dahil olan Volokine'ni takip etmek güzeldi de..sonra benim nöbet nöbet gelen "okuyamama" krizim mi debreşti? yada aynı kelimelerin bazı bölümlerde sık sık tekrarlanması mı, boğdu bilemiyorum. Uzun bir süre çantam da, benimle dolaştı. Kimi gün faturalarımı, kimi gün küçük notlarımı emanet ettiğim kendilerini, nihayet bitirdim. O da, bir başka kitaba başlamak istediğim için biraz mecburi bir dürtü ile..ama final aşamalarında, yine ilgiyi çeken konular, açılımlar vardı :)

17 Şub 2010

dedi'kodu..




Yağmur sonrası nemli bir koku sarınmıştı, sokaklara
Kaldırım taşının üzerinden, kenara dizilmiş olanlara
Sadece onlara, basarak yürüyordum.
*
Aklımda “ama sen çocuk değilsin ki” diyen bir çocuk sesini hatırlayarak.
Hatta, böyle yürürken ellerim de, cebimde
Düşmek fikriydi,
tek gülümseten.
*
Sahile varınca,
Ahşap, minik sandalyeye bıraktım bedenimi
ve benzeri bir sehpanın üzerine
içi tıka basa dolu çantamı.
*
Büyük bardakta çayımı yudumlarken,
bitmesine az kalan ama hâlâ bitemeyen kitabın sayfalarında gezindi
gözüm son bir kez.
*
Başımı kaldırsam biliyorum, mavi deniz..
Denizin ortasında, bugün yine hüzünlüdür kız kulesi
Ve süzülürken beyaz kanatları ile
içimi hoş eden, martı.
*
İki sevgili vardı, taşların üzerinde
elleri birbirlerinin avuçlarında gizlenmiş
Sonra, yaşı hayli geçkince bir teyze ve amca.
-Yaşlı demeye dilim varmıyor işte-
*
Soğuk esmese rüzgar, birkaç çocukta olmalıydı
Sesleri ile.
Gülen yüzleri ve belki, tüm inatları ile.
*
Dilimde ki; çayıma eşlik eden simidin
susam tanelerini ezerken dişlerimle
beni kıyı da unutan bir motorun ardına takıldı, gözlerim.
*
Sabah-akşam ben değil miydim, arkadaşın? diye seslendim, çılgınca..
*
Kalabalıklar içinde ol’muşun – olma’mışın
kim farkına varır ki, kendin dışında ? dedi, yine pervasızca.
*
Burkuldum.
*
Bu burkulma hissiydi, belki de anımsatan
Hiç düşünmediğim, o soruyu..
*
Sesleniyorum işte, yine de çılgınca.
Sen, neyimdin benim?

bulantı..





Yüreğinden
boğazına kadar yükseliyor, öğürtü
Ah bu anın, sonraki ân’a uymaması!
*
Ah bu bıkkınlık
Cümlelerden dönüyor başın..
Sus
Susmalı..
*
Geceye akıtırken, içinde ki zehiri
kıvrılıp
bir sonra ki paragraf başında
uyumalı!

İfade, duruş, imaja dair..



O eğmediğin başını, bir yana bük hele
Cimri, hem de pinti bildim ya seni
ince uçlu kurşun kalemle, ak kağıda iz düşür
dağıt fakire fukaraya sözcüklerini!
**
bir de, kağıdının hizasında
acı kahve fincanını tutan elinin ve iki parmağının arasında
içmeyi unuttuğun sigaranın, dumanını
çek ciğerlerine
yada
savur izmaritini
masadan aşağı ayak ucuna, ez.
**
Gözlerin fersiz
Bakışların yitik
Yüreğin uzaklarda
Dilinde bin sitem!
**
O eğmediğin başını da, bir yana bük hele
Ki bileyim, halet-i ruhiyenin, gizini!

15 Şub 2010

Romantik Komedi


1- Harika bir yaz filmi.
a) otomatikman renkli elbiseler
b) ince penyeler
c) terlikler
d) havuz başı keyifler..
2- Komikti.
a) Bir sahnede kıs kıs gülme krizimin geçmediğini farkettim.
b) Yaşlı karı-koca çift ve başı örtülü iki modern genç bayan da, en az mel'le ben kadar, kahkaha attılar. Yani, biz abartmadık demek ki:)
3- Onların sex and the city yada desperate housewiwes (umutsuz ev kadınları) varsa, bizim de neşeli, özgür, bir o kadar da duygulu kızlarımız ve erkeklerimiz varmış dedirtti :)
4- Romantikti.



Romantik Komedi

9 Şub 2010

karmakarışık..








Yıpranmış bir kağıt parçası
Üzerinde kalan; su damlalarının lekeleri
harfler ise çoktan yitik..
**
Yada
yıkanmaktan renkleri solmuş
en sevilen olduğundan, dolap köşesini bekleyen keçelenen bir kazak..
**

Yatağın üzerine yavaşça bırakırken yorgun bedenini
Ateşler içinde yanarken, ağırırken, tüm eklemlerin
Sığınmak gibi uykuya..
Elveda birtanem, elveda!
**
“Bugünden değildi elbet
gelmiş - geçmiş
Ve dahi bitmiş olanın,sakinliğidir bu!"
**
Yüzümün aydınlığı,
içimin neşesi
Sözlerin, anlatılmayan ifadesi
Anlamların ardında, bekleyeni
Aşım, suyum, beslendiğim güç
Direncim
gençliğim
Elveda!

Olmayaşına değil, artık sitem!
böylesinin ve bir daha yaşanmayacaklığın, kabulüdür
bu, son feryad..

5 Şub 2010

Ağlamak..



Gecenin ıssızlığında, açıldı kilidi kapalı kutunun

Döküldü içinden hüzünler,

Bir ağlamak geldi yürekten, gitmedi.



Şehir alabildiğine geceye sığınmıştı,

İnsanlar telaşlı ve hızlı adımlarla yürüyorlardı.

Kimi neşeli, kimi düşünceli,

Kimi yanındakine sarılmış.

Yürürken attığı adımlarından çıkan topuk sesini dinledi,

Soğuktu

Ama ne yağmur çiseliyordu, ne kar.

İnsanı bezdiren bir keskinlik vardı havada….

Üşüyen elini saklayacağı bir yer aradı, bulamadı.



Bir ağlamak geldi yürekten, gitmedi.



Önce buğulandı gözleri,

Minibüsün camı ardından dışarıyı izlerken.

Trafik yine durmuştu, gitmiyordu.

Ve şöför bağıra bağıra cep telefonu ile konuşuyordu.

Sessizliğe sığınmak istedi.

Sonra derinden gelen bir melodi.

Usul usul…

Buğulandı gözleri,

Ne yerin önemi vardı,

Ne yanında oturan saçları arkadan toplu delikanlının varlığı,

Ne kalabalık, ne yalnızlık……



Bir ağlamak geldi yürekten, gitmedi.



Işık ışık yanıyordu şehir, gecenin içinde.

Ateş böcekleri

yada

Yüzlerce insanın elinde tuttuğu alevden meşaleler gibiydi ışık noktaları.

Geceyi aydınlatmıyordu ki hiçbir şey.



Çiçek satıcıları soğuğa rağmen,

Üşümüyormuşcasına bekliyorlardı demetlerin yanında.

Hiç kimsenin gözlerine değmeden gözleri,

Teğet geçti tüm bildiği duygulardan.



Küçük bir damlaydı önce yanağından aşağıya kayan,

Arkasından bir diğeri…

Ne sakladı,

ne sildi gözyaşlarını…

gece gibi,

hüzün gibi,

kabullendi yüreğinin çağrısını.

Akarken damlalar aktı gitti içinde büyüttükleri…

vv. (25/12/2007)

4 Şub 2010

İntikam Peşinde..


Aslında, klasik bir Amerikanfilmi diye düşünebilirsiniz. Polis bir baba, öldürülen kızı ve suçluları cezalandırmak için gözünü kin bürümüş bir ebeveyn.
Ama değildi...
Mel Gibson'un filmlerini severek izleyenler bilir, müthis bir duygusal yönü de vardır ya hani, bakışlarında duruşunda. Buna ek oldukça yaşlanmış, kırış kırış bir yüzde, parlayan gözlerini ekleyin, oynadığı filmin senaryosunda ki, sizi etkileyen acıları. Kızını ağırlamak için telaşlanan, hasta hali ile daha da panikleyen bir "zencefilli gazoz" bulmaya çalışan bir baba...o halde iken, o anda tam kızının ölümü. Sonra şok, kabullenilmeyen bir gerçek, ama gerçek.
Aksiyonu, hareketliliği çok abartılmayan, ama olanlarının da yeterli geldiği bir filmdi :) Yanımda sürekli bir şeyler atıştıran kişiyi bir kenara bırakırsak, koltukta soluksuz kalıp, hem ip gibi ince gözyaşlarını akıtacağınız, hem neymiş ki asıl mesele sorusu ile bir sonra ki, sahneyi bekleyipte, finalle yine kendi içinizde sessiz kalacağınız, bir film.

2 Şub 2010

hız..



Öylece

bir çırpıda/solukta söylenen

noktanın hemen ardı;



büyüklüğü

başta olmasında değil

sese dönüşmesinde gizli!



ve, soluk bittiğinde

aynı nokta ile sabitlenen

bir cümlenin içine, hapis ettiğin bendim
müdahil olan, sen!

1 Şub 2010

duygu..




sığınaklarından sarkan
dipsiz boşluğa merdiven
hayat!

gülümserken, ağladığını
acırken yüreğin, sevdiğini
sözünü dinlerken karşındaki, sırtını döndüğü anda
gittiğini
unutturan!