29 Oca 2010

susam taşıyıcısı..



Yüzeyden bakıyorsun, derinlere
ilerlemeksizin
hariç ama dahil olmayı bilerek!

İsterdin ki,
yakalasın paçalarından
sarmaşık gibi sarınsın
sarsın sana dairleri
aksin.

başka beden de, ben dediğin!

Elini değdirdiğinde berraklığına
parmaklarından sızan suya değil
dalgalanan aksineydi, kederin.

bitişlerin
başlandığı anda kaldı, umutların..
tükenişlerin
çoğaltıldığı zamanda, sevinçlerin..

Yetin-e-medim
sesimi ekledim, şiirine
ısıtsın diye
boşluğu.

ayrıntılar susam tanesi
bu kez, yükle-n-me!

27 Oca 2010

veda



Sözlerimi al..
.
beyaz kar tanesi, hüznümü
yalın ayak, yağmurun ıslattığı sokaklarda koşan ruhumu
üstünkörü bakmayı bilmeyen, gözlerimi
yalvarır gibi, bakışlarımı
.
Ellerimi al..
.
ürkek beliriveren tebessümlerimi
yakan, sızılarımı
unutmaya kıyamadığım, anılarımı
.
Açlığımı al..
.
kat kat sarmalanan örtülerin altında, duygusallığımı
namlunun ucunda, patladı patlayacak, öfkemi
ellerinin arasında, iki damla yaş artığı, yüzümü
.
Beni al !
git..



26 Oca 2010

Şımarık-lık- :)


Hani olur ya, siz bizim ...'nıncı müşterimizsiniz, bu da ödülünüz, diyen gülümseyen yüzler. İşte tam da öyle bir sırıtan yüz ifadesi edinip, 100.'ncü izleyicim nedeni ile bu çikolataları eklemek istedim. Biraz da, eskiye dayanan tanışıklığımız nedeni ile şımarmakta sakınca da, görmedim :)


Bir gün, bir uzun gün bir aynanın önündeyim
Kirpikler ve saclar bitti
Gövdem duvara sürte sürte inceltilmiş bir nesne gibi
Dalgın ve uzun
Uzun ve sisli
Ben ki gövdemle tattım gövdemi, iyi bilirim
Bir hurma, bir baş dönmesi
Kokusu baş dönmesinin
Güzel kaplar aldım bu yüzden, ne kadar güzel kap varsa
aldım
Bilmek için suyumu
Ve hazırlıklı değildim ve bildim
Ben suyun bir dakika durduğu
Durunca boğulduğu bir yerdeyim.

E.Cansever

23 Oca 2010

dua



Pür neşe
san'ki düğün-dernek..


sabah ezanın yankısında
san'ki bayram hazırlığında yakarlar ya
eski kadınlar, avuçlar açık..

avucum açık, kınalar da yakarım!
umudumsa, gelecek.



20 Oca 2010

Sherlock Holmes



Dizi yada film olarak bir çok kez izlediğiz, hani karakteri, zekasını herkesin bildiği bir kahramandı. Ama, yine de bu sefer ki bir başkaydı işte..


Robert Downey Jr.'yi bir zamanların müthis cnbc-e dizisinden hatırlayan vardır. Ally Mc Beal'in sevgilisi olarak. Yanlış hatırlamıyorsam, psikologu idi önceleri. ( ne çılgın bir diziydi o da, hala ortak olarak kullandıkları şirket tuvaletinde jack yada john'da olabilir, beynin içinde çalan Barry White'ın melodisi eşliğinde, dans edişleri aklımda)

Orada görüntü ve karakterine uygun bir sıradanlık içerisinde idi. Hoştu evet. Ama bu filmde, zekanın verdiği özellikleri canlandırırken, biraz kendini beğenmiş, biraz rahat, vurdumduymaz, zaman zaman tembel-pis ifadeleri ile müthişti. Altın küre ödülünü'de almış bu rolü ile :)


Filmin ilk yarısında, henüz başlamadı izlenimi uyandırıyor. Ayrıntılar çoktu ve bu ayrıntıları vermeleri gerektiği için, fragmanında olduğu gibi hareketli, enerjik bir film değildi aslında. Seyircinin bakış açısı ile, Holmes'in bakış açısı ayrıntılı olarak anlatılıyordu çünkü. Yada bir dövüş sahnesinde, saniye ile yapacaklarını kafasında oluşturan, ağır çekimle gördüğümüz, daha sonra hızlı olarak geçen sahneler vardı ki, bunlar çok güzeldi.

Dr.Watson'la, hem de kendisi gibi yetenekli sevgilisi ile olan diyalogları da, keyifliydi. Yine de, mimikleri izlemeye çalışırken, alt yazıları kaçırmak yada yazıyı okurken ifadeleri yakalayamamak gibi bir telaşım yüzünden, dvd olarak tekrardan izlemek istediğim bir film, diyebilirim.



19 Oca 2010

Deniz Gözlüm..






Tüm kıyılarımdan sessizce yükseliyorlar göğe
İnce kanatlarında, ince bir iki parça ben.

Mavi-yeşil denize düşüyor aksi, her birinin
bulanık, gri, puslu
hüzün rengine dönerken gözlerim!

Ve gözlerim
limansız, gemisiz, sığınaksız..

Sen,
yine de tüm kıyılarımda bekliyorsun
Geri gelmeyeceklerini bile bile!

16 Oca 2010

Soul Kitchen / Fatih Akın



http://www.soulkitchenfilm.com/

(site açılında, altta ki bölümden müziklerinden bazılarını dinleyebilirsiniz. Yüklemeyi başaramadım, favorim 2 numara :) )


Almanya'da salaş ve oldukça farklı bir restoran işleten bir Yunan'lı..hapishaneden izinli çıkan ağabeyi, Çin'e giden sevgili, çılgın bir şef, güzel bir garson, bel ağrısı, bel ağrısı, yemek, müzik, seks, bel ağrısı :)

Uzun zamandır izlediğim en değişik ve bir o kadar da, hoş bir filmdi. Hep aynı bildiğiniz yüzlerin, bildiğiniz oyun oynama kapasitelerinden sıkıldıysanız, çok iyi gelebilecek bir film. Doğal her sahnesi ile..


"Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir. "

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13333004.asp?yazarid=25

15 Oca 2010

yük



Seslerden kaçıyorsun, insandan
-insana ait olanlardan-

sevgi derken, kelimelerin
boğuluyorsun sevgi sözcüklerinden
üzerine üzerine yürüyorlar, uygun adım rap rap

önce gözlerin kararıyor
sonra nefesin
genzindeki artan acı..
ellerinin sıkıntısı da, terin.

sus!

dilinin ucunda
örüyor tükürüğü ile incelikle..
sarfettiklerinden erinmiyor

-bilmediklerimden bahset
gelecek bahardan
üşümeyen yüreğimden
gözlerimin ferinden
aksi olmayan ışıklardan
uzat elini

uzat, istersem ben tutarım! -

sarfedeceklerinin hesabı, sende.

14 Oca 2010

Sema Kaygusuz / Yüzünde Bir Yer -2

O adam her kimse artık, ayrıntının eşsizliğini bir çırpıda yakalayan bu kanlı gözlü kadından kendini alamaz, Eliha tarafından yutulmaya boyun eğerdi. Bir kaş çatılmasını överdi Eliha, nasırın verdiği acılı ifadeyi, ön dişlerin arasındaki kırık dişi, bir omzun öbüründen aşağı durmasını, yüzün çehreden ve yandan bakınca farklılaşmasını severdi. Eliha’nın gözünde güzellik, insanın elinde olmadan bir parçası olduğu, hiçbir güzellik tacirinin ölçüye sığdıramadığı doğal çizgilerden ibaretti.

---
Onun meşrebinde sevmek her süreci yapıtlaştıran bir yoğunlaşma haliydi. Bir varlığı aşkla sevmenin törenine kendini bulaştırmadan katılıyor, saçlarını okşarken ruhunu da okşuyordu. Sevilirsen her ne olursa olsun sırtının yere gelmeyeceğini doğaçtan biliyordu.
---

Hiç olmazsa bir kerecik “gözüm” diyerek sevsen beni, alnında bir yere koysan billur cismimi, bir sürü çerçeveler bulsak seninle, yağmalamadan muhafaza etsek şeyleri, itham ve iltifat etmeden sonsuzluğunu bulsak saliselerin; alelade yada özel, kaba yada zarif bütün nitelikleri düzlesek, baktığımız yerde göremediğimiz bir şey de olduğunu itiraf edip sussak birlikte ve bu ağzı sıkılıkla hiç övünmesek, ne güzel olurdu. Yeter ki iste, sana feda olsun gözüm.

---
Yak beni, dedim, küllerimle tanınmaz olayım. Beni anlamamaya alıştır, illa ki bileceğim diye çırpınmayayım. Hamlıktan arındır beni, kavrula kavrula saflaşayım. Başkasının imanıyla sofu olmayayım.

---
Değil mi ki duran kendinde duruyor öylece, giden de kendine yürüyor yollarını. Kimse kendini ben yitiğim diye tanıtmıyor da. Yitik dediğin, geride kalanları olduğu yere sıkıştıran insan boşluğu, hep ten kokan bir yatak.
---

Şimdi eskisinden de kırgınsın. Omuzların düşük, yumrukların istemsizce sıkılı. Çatılardan gelen güvercin kuğurtularını tınmıyorsun bile. Anlayamıyorum gözümün ışığı, hiç anlayamıyorum. Neden seni dünyaya çağırmış olduğuma inandıramıyorum? Sen benim yaşama payım, dokunuşum, iştahımsın. O halde niçin bir yarayım, sensizlikte üreyen? Burnumda hep yanık kokusu, hangi ateşe baksan ben orada dağlanıyorum.

12 Oca 2010

bir tutam hüzün..




Bırak

tam da şimdi ağlayayım.

dindiğinde acım / öfkem!



unutulan geçmişin, gölgesinde bakışlarım

dizlerimin dibine çömelmiş, ruhun

dokunamıyorum bile yüzüne..
Hissetmiyorum, artık!

"Başka bir zamanda atıyordu yürek

anladım ki,

ne o ben

ne de o sen."


Bırak

tam da şimdi ağlayayım.

En parlak ışığı vururken yüzüme, güneşin.

Pusta ve karanlıkta değil bir tanem..



Yitirdim kalan ne varsa!



umudum

say ki / sanki balondu, şişirilmiş..


süzülüyor maviliklerde

bensiz!

Kalan minik noktacağım, geride.



Evet, tam da şimdi ağlamalıyım, kendime.

11 Oca 2010

Yahşi Batı


Dekorundan, kıyafetlerine, kasabasından, yerlilerine, hapishanesine ve hatta yerde uçan otlarına kadar tam da, eskiden seyrettiğimiz kovboy filmlerinden hiçbir eksiği yoktu.
Cem Yılmaz'ın ince zekasının eseri olduğu ortada. Ortada olmasına rağmen, filmi tek izlemenin verdiği bir etkiyle mi bilemiyorum..hiçte kahkahalar atarak izlediğim bir komedi filmi olmadı :)
Hani ince, güzel espriler vardı evet ama salondakiler de, sessiz sedasız gülüşler atınca, ben de sadece öyle bir keyifli film havası içerisinde izledim sanırım.

Konuya giriş, verilen aralarda ki detaylar, jenerik yazılarının geçişi çok ama çok güzeldi.
Hele ki, ciddi, ağır rollerde görmeye alıştığım ve sevdiğim Uğur Polat'ın rolü, tam bir süprizdi.
Son söz derseniz ; argo yada bel altı esprilerinin çok kullanılmış olmasını ve çok güleceğim düşüncelerini bir kenara koyup, titizlikle, detaylı düşünülerek çekilmiş bir film izliyorum, denilebilecekse, izlenilmeli.

7 Oca 2010

bekle..





Farklı bir bakış açısı ile görmeye çalışsan da, olmadığın kendini
sıradansın.

Beyaz tenin
uzun saçların
ince parmakların
herkes gibi..

Milyonlar gibi nefes alıp veriyorsun
yiyorsun, acıkınca
üşüttün de biraz, bak öksürüyorsun
herkes gibi..

Peşpeşe dizilmişler
önce biri.

çarpınca sırtına, diğeri
yıkılıyor hızla domino taşları.

Takip etmesen de, bekle.

En öndesin, sen de o sıradansın!

6 Oca 2010

temenni..





Avucunda tutuyorsun, minik bir tohum henüz.

ardı
yüreğinde büyüyecek.


çiçeğe durmadan
dallanmadan, yapraklanmadan
sararmalı, solmalı ki,

"düşünmeyesin beni" diyerek..




Masanın bir ucunda sen, diğer ucunda o.


göz bebeklerine yansıyacak önce

ardı
yüreğinde nefes alacak, sen aldıkça.


kıyısından vurmalı, o parlak yıldızı
tek bir atışla.


ışıltısı yakmadan, kamaşmadan
dileğe dönüşmeden kayıvermeli ki,


"düşünmeyesin beni" diyerek..

4 Oca 2010

fısıltılar..






siliyorsun her yazdığın kelimeni, daha başlamadan

gölgesi düşerken, usuna

uzanıp okşuyorsun, yüzüne dökülen saçlara dokunur gibi.


için, ısınmıyor..


Ardına dek açık kalmış bir pencerenin

pervazında takılı, o diline düşmeyen heceler.


fısıltılarını dinliyorsun, yürek kabartıp

gözlerini yumduğunda, duyduğun anlama; açtığında sağırsın!


için, bileniyor..


Filminin son sahnesi oynanırken, perdende

cümleleri geçtin, harfleri sıralıyorsun

yanyana, alt alta, çapraz

-bulma'ca da, ebe midir, yitik anlam? -


yüklemleri değiştirdin,

özne sen kaldın -özne ben-

labirent gibi dolanırken içinde, imâların

taş üstüne taş dizerken, kalemin

dindirmiyor, yüreğindeki feryadı hiçbiri / her bir'i..

İçin -için- ağlıyor!

Yüzünde Bir Yer / Sema Kaygusuz - - 1


Utancını biliyorum.
Benliğinin en mahrem parçası bende duruyor. O çetrefil duyguyu emanet alalı beri gözümü gözünden ayırmadım. Tarihi bir sır yüzüne nakledilmiş senin. Seni doğuran anne, seni düşleyen baba henüz dünyada yokken, atalarının çizdiği kederli bir sima, tenden tene geçen yakıcı bir ağıtın son defteri olmuşsun. Nasıl okuyacağını bilmiyorsun yüzündeki harfleri. Yaşamadığın halde etkisi altında kaldığın, söze nereden başlayacağını bilemeyip satırlarını bitiştiremediğin bu gizil utanç büyümeni aksatıyor.
Öte yandan, tanıdık hisleri hissettiğinde o yazı siliniveriyor alnından. Sözgelimi horgörüyle dudakların sola bükülürken yada hasret çektiğinde sulanırken gözlerin, utancına dair tek bir sözcük göremiyorum yüzünde. Ama bazen dalgınlığa kapılıp dünyadan koptuğunda tanımadığın bir hissin zarfında hiçbir şey hatırlamıyorsun. Hatırlamadığın bir olayın karanlıkta kalmış hatırasıyla baştan ayağa ağarırken buluyorum seni.

---

Ruhunun dokusuna işleyen bu hayal kırıklığının altından nasıl kalkacaktın, onu düşünüyordum ben de.

---

Halbuki bir alacakaranlık sanatıdır senin yaptığın. Fotoğraf zamanını nostaljik bir devir olarak şakkadanak ortaya koymanın çok ötesinde, çerçeveye sızan boşluğu sezdirerek o dokunaklı eksiği vurgulamak. Hiç olmazsa bundan böyle boşluğu ver bana, her çerçevede kendine yer bulan o ezeli boşluğu ver. Varlığını varoluşa azmettirecek olan, hislerin değil boşluğundur çünkü.

---

Seni fark ettiği an geniş bir gülümseme kaplıyor yüzünü. Sadece ağzıyla değil, burnuyla, alnıyla, yük çeken omuzlarıyla beraber, bütün mahalleye yayılan bir arzuyla gülümsüyor. Güzel bir ülkeye bakıyor sanki. Gözlerinde pırıltılı bir sadakat. Bu kusursuz an gelip geçtiğinde iyileşmeyecek bir yara açılıyor içinde.
Elinde fotoğraf makinesi, nereye gidersen git bu gülüşü asla yakalayamayacağını henüz bilmiyorsun.

Sema Kaygusuz- Yüzünde Bir Yer