24 Tem 2011

aşikâr..

Dedi ki, buğulu sesiyle

Bayım, yüzyıllar öncesi idi belki de sizi ilk görüşüm.

Yağmur ve çamurun birbirine karıştığı işlek bir cadde de

Eteklerimi toplamış gidiyordum, telaşlı.

Siz, o süslü şapkanız,

bastonunuz ve şık kıyafetinizle atların çektiği arabanız içinde

Kısa

Kısacık bir an göz göze geldik.

Birkaç çay partisi, bir iki konser çıkışı tebessüm ettik birbirimize.

Ki, kavuşamadığımız aşikâr.

Bayım, beyazlara bürünmüş esmer tenli köleydim,

Yeşillikler içinde bir bahçe de, yeni açmış çiçeklerin üzerinde

Vakit geçirmek için yanıma gelen bir sahiptiniz!

Teninizin tadı eski günlerden aşikâr.

Bayım, kadınlı-erkekli kalabalık bir meydan.

Belki, panayır

Belki, düğün.

Tokmadığın davula inen tok sesi.

Süzülen bakışlarım,

yine size değen bakışlarım.

Basmadan elbisemi düzeltmişimdir birkaç kez, çekinerek.

Yeleğinizin cebinden çıkarıp sarma sigaranızı yakmışsınızdır, efkârlı.

Ola ki, kavuşmuşuzdur o seferinde.

Ağustos böceklerinin seslerini dinlediğimiz gecelerde, öğrenmişizdir

Karşılıklı susmayı.

Yorgun gün sonlarında, birbirimizde soluklandığımız aşikâr.

Dedi ki, buğulu sesiyle

Aşk mı dediniz bayım?

Bunca kalabalıklar içinde

Dönüp dolaşıp

Dönüp dolaşıp aynı insana yanmaktan başka nedir ki?


18 Tem 2011

Ahmet Ümit'ten okunupta, eklenemeyenler :)


İnce, kısa kısa öykülerden oluşan bir kitap. Bir solukta bitse de, içindeki öyküler biraz daha detaylandırılsa bilmem kaç sayfalı koca bir roman olabilecek kadar ince kurgulanmış ve etkileyiciydi.



"Patasana" Günümüzdeki bir arkeolojik kazı ile Hitit'li yazman Patasana'nın tabletlerle aktardığı, iki değişik olayla soluk soluğa okunan bir kitaptı. Kazı çalışmaları bir yandan devam ederken, bölgede yaşanan cinayetler, Esra, komutan, askerler, kürtler, ermeni soykırımı, Hitler Almanya'sı gibi çok çeşitli konular da aktarılıyor. Ve beklenmedik bir son :)








"Sis ve Gece" Okumakta oldukça geç kalmışım kitabı. Hatta, 2007 yılında filmi de vizyona girmiş. İzlemedim de, henüz..

İstihbarat servisi'nde çalışan duygusal olarak sevdiği bir dostunu kaybetmenin acısını yaşarken, tutunduğu bir umut olan Mine'nin ortadan kaybolması ile başlayan, gelişen ve biten süpriz son. Finali bir kaç bölüm önce tahmin etmiş olsam da, yine de bazı detayların kurgulanması ile yine keyifli bir Ahmet Ümit klasiği diyebilirim.

17 Tem 2011

Piruze - Sinan AKYÜZ



Bazen ben seçim yapmadan, okuduğum kitaplar konu, ortam olarak birbirlerini takip ediyorlar yada tamamlıyorlar.
Babasının görevi nedeni ile gittikleri ve yaşamak istemediği Şam'da, gönlünü çelen bir delikanlı ile ailesinin itirazlarına rağmen evlenmeyi seçiyor Piruze. Mutlu evliliği, kendisini çok seven kayınpederinin ölümü ile hiç ummadığı yöne doğru gidiyor.
Sadece Şam'da değil, Türkiye sınırları içerisinde de pek çok kadının yaşadığı kayınvalide şiddeti, aldatılma, evden kaçış, çocuklarının hatırına geri dönüş, eşinin ikinci bir evlilik girişimi, kayınvalidesinin desteği, iftiralar, şiddet ve çocuklarını ardında bırakarak evine, daha doğrusu destek göremeyeceğini bildiği için baba yuvasına değil kendi şartlarını sıfırdan yaratarak yeni evine kaçış..
Son sayfasını bitirdiğimde ya sonra? dedirten kitaplardandı..

Halide Edib Adıvar - İpek ÇALIŞLAR



Ne kadar da, az anlatılmış, tanıtılmış diye düşündüm okurken. Yaşadığı her anı dolu dolu geçirmiş bir kadın Halide Edib..Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nde öğrenim görmüş. Amerikan etkisi, yıllar sonra "mandacılık" la suçlanmasının ilk izleri öğrenim yaşamı ile başladı belki de..
Evlilikleri, romanları, bulunduğu entellektüel çevre, Atatürk'le yollarının kesişmesi, çatışmaları, diktatörlükle suçlaması, çocukları, onlara hep hasret kalması, askerliği, Latife Hanım'la, Fikriye ile tanışması, yurtdışında yaşadıkları yıllar, Atatürk'ün ölümü, İnönü'nün onlara verdiği destek, yurda dönüş, üniversite de İngiliz Bölümü başkanlığına seçilmesi, yayınlanan romanları, hatta sinemaya aktarılan romanları, yaşlanan sert bir mizaca kavuşan, eşini kaybeden, hastalandığında bile günlerini boş geçirmekten yana olmayan bir Halide Edib.
Doğruları ve yanlışları ile tarafsız bir anlatımla yazılmış, çok güzel bir kitaptı..

Saraydan Sürgüne - Kenize Murad



Sarayda doğup, o kültürü alan bir minik kız Selma. Annesi Sultan Murad'ın kızı Hatice Sultan 25 yıl Çırağan Sarayı'nda tutsak yaşamıştı babası ile birlikte..Sürgüne gönderildikleri Lübnan'da kızını bu tutsaklığın tesiri ile serbest, özgür ve bir o kadar güç şartlarda büyütmüş. Alışageldik lüks ve cömertliğin bitmesi ile parasızlık, hastalıklar derken Selma Hindistan'da hiç görmediği, tanımadığı bir Raca ile evlendiriliyor. Kitabın bu kısımlarında Hindistan'daki yoksulluktan, geleneklerinden ve özellikle Kerbela Törenlerinin anlatıldığı kısımlarda ruhum daraldı diyebilirim. Kitap trajik bir şekilde, kitabın yazarı Selma'nın kızı Kenize Murad'ın Paris'te doğumu, yoksulluk, sefalet içerisinde ölüm ile sona eriyor.

Tarihe yine farklı bir açıdan bakmanızı sağlıyor kitap.