30 Ara 2009

2009 'a..



BİR SU YILI DENEBİLİRDİ

Bir su yılı denebilirdi geldi geçti
Üstünde durmuyorum.
Terledim, bulanık baktım.
Ne varsa kendiliğindendi
Hemen hemen evden çıkmadım.

Sanki avuçlarımda sürekli
Yıkanmış, tabağa konmuş bir meyvenin ellenmişliği,
Ola ki makyajı bir oyuncunun, karışmış gözyaşlarına
Yeni kireçlenmiş bir duvarın kireci
Avuçlarımda sürekli..
Bir su yılı denebilirdi üstünde durmuyorum
Kalmışsa kalmıştır bir çomak gibi
Kuru
Artık kullanılmayan bir demiryolu
Kararmış, kırık dökük
Üstünde bir yük vagonu.

Mavi bir araba kapımın önünde
Bütün yıl
Bir su yılı
Kapısını kimse açmadı
Açıp kapamadı hiç kimse
Aslında mavi de sayılmazdı pek
Balkıyıp duruyordu kırmızı bir şakayığın renginde
Yani sabah güneşlerini denizde
Günbatımını denizde
Severek yaşayan bir balık da denebilirdi ona
Çünkü düşler gerçekle
Gerçekler düşle
Anlayınca bir gün buluştuğunu
Geçirir her günceye kısa bir yolculuğu
Ama bir takı eksik gibidir bir sözcükte
Damağın dudağın alışkanlığına karşı
Kalbin atışlarıyla çok uyumlu bir de.

Hadi anlat deseler anlatamam
Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi
Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi
Nedir ben bilemem ki
Belki bir raslantıdır da ondan mı sevdanın yeri
En yakın yeri
En uzak yeri
Bitmeyen yeri
Bitecek yeri
Farkedilmez zaten anlaşılmış sevdanın
Anlaşılmaz sevda ile bütün ekleri.

Gözlerim sevdim seni
Köklerim gözlerimin
Suyunu benden içen ıssız bir kasaba gibi..

Edip Cansever

29 Ara 2009

boş..







İçi boş bir kutu..


sakladıklarından çok
aldıklarının izlerine değiyor, parmakların
parmak uçların acıyor
anılardan.

Kapağı her kapamak istediğinde

iten bir güç ; içeriden, dışarıya
gülümseyişinin sıcaklığı.

Yada
yüreğine batan bir kıymık olmalı
kıyısında kalan sesi

duydukça, hâlâ canını yakan!

27 Ara 2009

Avatar..

Bedenin sana ait değil. Düşünceler senin, istekler, hissedilenler. Ama düş aslında, yaşanan...Her uyandığında, başkasın. Her uyuduğunda mı yoksa?
Film değildi aslında. Koca koca insanların yarattığı bir masaldı. Sağduyu, hissetmek, anlamak, görmek adına..Yoksa, neden birbirleri ile karşılaştıklarında "seni görüyorum" desinlerdi ki?
Renkler, orman, küçük-büyük canlılar, göktekiler, yerdekiler hepsi, büyülüydü. 3 saatlik bir filmden, yeni başlamıştı daha, izlenimi ile çıktığıma göre:)
Bir his daha vardı ki..İnsan olarak insanın ezilmesini, yok edilmesini tepki ile izleyen yanınız, tamamen yön değiştiriyor. İri yarı gövdesi ile amerikan askerlerini uçaktan aşağıya atarken, kıpırdamayan içiniz, mavi gövdesi ile boşluğa süzülürken sızlayabiliyor.
Ama insanoğlu hem akıllı, hem güçlü..silahları, uçakları ve füzeleriyle :) İzlememiş olanlar için, susuyorum..

25 Ara 2009

Emir!



düşün ki,
ışıklı apaydınlık yolda yürüyorum, ellerim cebimde, başım önümde.
her yanım kahkaha ve seslerle çınlıyor..
yanılma!

adımlarımın vardığı adres, yalan.
sırtımı dayadığım duvar, boşluk.

hangi ses, sözün kadar
hangi ışık, yüzün kadar
hangi ben, sendeki kadar
var?

düşün ki,
körüm.
düşün ki,
dilsizim.

tut kolumdan,
çek al !

21 Ara 2009

mırıltı..



Yağmur
soğuk ve rüzgar eserken kıyılarında
incecik dalından tutunuyorsun.

sararmış
savrulacak birazdan, sabaha..

öbek öbek
kucak kucak
çam kozalağı düşüncelerini
yığıyorsun, bedenine.

Geceyi beklemedesin, şimdiden.
bir çınar ağacının gövdesine sarar gibi kollarını
saracaksın, uykuyu.

uy-u-masanda / yaşama..

17 Ara 2009

Neşeli (mi) Hayat..


En neşeli, cıvıl cıvıl anında gözlerimin dolduğu..en hüzünlü anında buruk bir tebessümle izlediğim trajikomik bir filmdi. Umutlar, heyecanlar, beklentiler, istekler, zevkler, olan-olamayan arasında sıkışıp kalmaktan yorulmuş ama buna bile isyan etmeyen, doğal, gündelik yaşamın içinden insanlar.
Her şey olabildiğince gerçek anlatılmıştı. Duygu sömürüsüne kaçmadan, acı ise kanatmadan, dram ise bunaltmadan, neşesi de usul usul. Başrolde ki, Rıza'nın gözlerinden çokta güzel anlatılıyordu, tüm inişler, çıkışlar.
Yoksul bir semtin görüntülerinden sonra, İstinye Park alışveriş merkezi'nin içindeki lüks ve şaşa bir anda gözlerinizi kamaştırsa da, 3 kuruşa muhtaç olan insanların çırpınışlarını, ezilmelerini, mücadelerini görmekte bir o kadar içinizi acıtıyor.




16 Ara 2009

hayat..



Yaşadığımı hissetmek

yaşadığımı hissettirmek

için savuruyorsun, tekmeni..

Ah demedimse de,

Ahımı aldın, bir kere!

13 Ara 2009

ne dediğini bilmeden..



Tam karşımda ki aynaya bakıyorum
Kendimi görüyorum, senin de bildiğin.
Baktığım aynanın içinde
sırtımda bir başka büyük ayna, bedenimin arkasını farkediyorum..
benim bilmediğim, senin bildiğin.

Yana çevirince başımı,
bir başka aynaya bakan ben.
kendimi görüyorum, senin de bildiğin.
Baktığım aynanın içinde
bedenimin yanında başka bir ayna, profilden kendime bakıyorum
benim hiç bilmediğim, seninse bildiğin.

-Kanlı, vahşi olmasın bir bıçakla keserek değil
bir meyve kabuğunu soyar gibi-
dış kabuğumu tutarak tam ortadan çekiyorum yanlara doğru..

İçimden bana bakan, ben.
Benim bildiğim, senin hiç görmediğin..

-sen diyorsam da, "sen" hiç tek kişi olmadı seslendiğim
ben derken, "ben" olmadığım gibi.. -

Ne ifade yerleştirirsem gözlerime
hissettiğini sanıyorsun!

kıpırtısız kalırsa, dilim
boğazımda yutkunup kelimeleri
sesimi vermediğimde..

kıpırtısız kalırsa, dilin
boğazında yutkunup kelimeleri
sesini vermediğinde..

İçim dışım bir değil ki, insanım ben.
için dışın bir değil ki !

Giyiniyorum.
Tam karşımda ki aynaya bakıyorum,
Kendimi görüyorum, senin de bildiğin!

11 Ara 2009

2012..

Belki de, başrol de kahraman olabilmekti önemli olan. Tüm sır hep buradaydı, yoksa dünya toza ve dumana karışırken, nasıl olur da, her noktadan sağ çıkabilirdi insan..Eee herkes kendi hayatının başkahramanı değil mi? Öyle dedi iç sesim. Ama kaç kahraman mutlu bir finale ulaşabilirdi, böyle bir sonda ?
Ürpererek izledim filmi. Çünkü, kim ne düşünürse düşünsün, ne zaman olacağı hep bir soru işareti olarak kalsa da, dünyanın bir sonu olacağına inananlardanım. Tabiat, doğa bizler için varlığını sürdürmüyor. Bizler, onun içinde yaşayan minicik kımıl zararlıları gibiyiz. Bir zamanlar elimizden düşürmediğimiz bilim-kurgu kitaplarını düşünmek lazım, Tanrı'ların Arabaları gibi. Kıyamet yaşanmış, görülmüş, ileriden geçmişe bir bilgi olarak aktarılan olamaz mı? Belki..
Filmin başlangıç süreci çok güzeldi. Sonun öğrenilmesi, yapılan hazırlıklar, ilerleyen zamana varış ve 2012.

Komik bir başka değimle absürd, yuh artık dedirten sahnelerine rağmen, pür dikkat, görüntülerde aktarılan kaybolan dünyayı ve insanların mücadelesini soluksuz izledim. Çocukların olduğu bölümler de, ağlamadım dersem yalan olur ki, duygu dozunu iyi ayarladıkları da bir gerçek.
Aaa bir gerçek daha vardı ki, paranız yoksa, kim olduğunuzun hiçte önemi yok. Değerleriniz, bilginiz, iyi yada kötü bir insan olmanız değil de, çil çil euro larınız, yaşama hakkınızın giriş bileti olabiliyormuş. Etkilendiğim bir sahne olduğu için, özellikle bu fotoğrafı bulmaya çalıştım :) İzleyen filmi zaten çoktan izlemiştir, gitmeyenler ise film yorumlarını bolca okumuş ve hatta gına da gelmiş olacağından, detaylı yazmakta sakınca görmüyorum. Gemiye binmek için yüklü bir bedel ödeyen üst tabaka insanlar, gemi arızalandığı için 3 numaralı gemiye binemeyince, diğer gemilere binebilmek için böylesi bir izdiham oluşuyor. Ve arkadan gelenlerin itelemeleri ile önde bulunan kişiler denize düşüyorlardı. Ve garip sesli Rus kahramanımız da, çocuklarını gemiye bindirebilme uğraşında, ölüyor. Tabii öncesinde, o kadar kalabalık içinde, o kaygılar arasında, sevgilisinin "aaa sen beni bıraktın ama ben hala buradayım" ifadesi ile argo hareketini gördükten sonra..
Alttaki sahne de, en gayri ciddi bulduklarımdandı, üstüme ne vazife ise bahsetmeden geçemiycem:) Amerikan Başkanı, yufka yürekli, yufka bakışlı büyük insan, kaçmak yerine ülkesinde ki, diğer insanlarla ölüme gitmeyi tercih ediyor. Detayları atlayarak finale varıyorum, kurtuluş gemileri Çin'de..Binbir zorluklarla oraya varıyor, kahramanlarımız. Gemi, motorları çalışamaz bir durum da, dalgalarla boğuşurken bir uçak tsunami ile beraber gelip, gemiye çarpıyor. Geminin içindekiler şöyle fısıldaşıyor "başkanın uçağı" :)



Yardımcı rollerde ki, kişilerin ayak altından çekilmesi ve kahramanlarımızın gülen yüzleri ile film sona eriyor. Asıl garip gelen bana, büyük alışveriş merkezinin döner kapılarından çıktığımda hissettiklerim oldu. Bir anda cadde, o yüksek katlı binalar, arabalar ve insan kalabalığı, çok boş ve anlamsız geldi.

8 Ara 2009

Aşk..

gitmediğin kadar dönülmeyensin
yokluksun
zayıflık

çek ellerini böğrünün üzerinden
haykırırken alınan nefestesin!
.
tükürürken nefretle
gözlerdeki ateş
içte ki hiddetsin
.
acıyla kalakalırken, iki büklüm
beklenen şefkatsin.
.
bir cümle
bakış
.
evvelde biten
gelecekte umutsun..
.
Hadi git
başımdan!
sevimli de olabilirsin belki ama
serserinin tekisin.

2 Ara 2009

yok'luk..



Bunu yapma
küçülen gözlerinden anlıyorum
onlar cevap;

söze dönüşüp dökülmese de içinin çağlayanı
dışının durgunluğunda iki pınar,
tedirginliklerini yüklerken, dikkatle kırpıştırdığın.

Neden gizliyorsun?
titremesini hissediyorum; sesinin ve ellerinin.

Ayrılık; duymamak, görmemek belki..
ama bilmemek değil,
hissetmemek değil.

Üzerine basıp, ezipte geçerken seni
en şeffaf adımlarıyla zaman.

Bir yanın sen de, kalır
diğer yanın yoklukta!

Siyah mıdır
gri mi?

Bürünür göz bebeklerin karaltıya,
büyür,
yüreğini kaplar önce.
Giz olur kaplar bedenini!

Yok'luktur, senin olan
zamanın ve insanlarının dışında..

gider-dönersin, olmayan kapılardan
iner-çıkarsın, basamaksız merdivenlerden.

Yüz aynı
ses aynı
beden aynı
küçülen gözlerinden anlıyorum ki,
vardığın, ruhun yabancı!

30 Kas 2009

gelecek..


Küçük kağıtlara yazardın büyük hayallerini

istem dışı silerdi

üzerine akan gözyaşı damlaların.

Geride silik, soluk bir iki karalama

Kalırdı ki,

artık önemsizleşirdi, sözlerin!






21 Kas 2009

Kitap Tanıtımı yada Klibi..


müzik - yağmur yağmur / bir kadın masal İster izlesene.com ..

Kitabın yazarı Cem Şanlı, kitabı Bir Kadın Masal İster. Dinlemeli ve okumalı :) Kitapla ilgili linkte merak edenler için aşağıda...

http://www.chip.com.tr/blog/cemsanci/muzikli-romani-icat-ettik_4051.html

16 Kas 2009

Kıskanmak..

Puslu ve bolca yağmurlu eski bir anadolu kasabası. Güzel, alımlı bir kadın. Saygı da kusur etmediği, belki de o kadar yalnızlık içerisinde, konuşabildiği tek kişi olması nedeni ile, gözardı etmediği, çirkin, sıradan, ama bir o kadar tutarlı görümcesi. Ve iki kadın dışında gece sessizce sofrayı paylaşan ve sadece "tatlılardan ne yiyeceğiz" diyen mühendis eşi..bir de, eşraftan zengin ailenin tek oğlu, tüm kadınların gözdesi, şımarık ve züppe bir genç. Baştan çıkan ve çıkarılan bir kadın, sonraya kalanlar bir de..
Eş rolündeki Serhat Tutumluer (ki çok severim, hem ses tonunu, hem de kendilerini)'den, hafif gönlü uçarı Berrak Tüzünataç ve söze bile gerek yok, aldığı ödül ortada Nergiz Öztürk çok başarılıydı. Ama, genç aşık hiç doğru bir seçim değildi. Rolüne yakıştıramam, eğrelti buldum doğrusu..Ki bir amatörce bakış, benimki.
Filmi izlemeye karar verdiğim de, netten herhangi bir bilgi okumadan, tamamen saf ve pırıl pırıl bir bakış açısı ile oturdum koltuğa. Doğrusu zihnimde canlanan, adından dolayı, güzel gelini kıskanan bir görümce modeli idi. Buna rastlamadım. Olaylar şekillendikçe ve sona en sona varıldığında, Seniha kendi ağzından açıklamasını yapıyor bu duygunun.





Daha sonra okuduğum bir kaç yazıdan, kitapta bu duygunun daha net şekilde anlatıldığını anladım. Belki, filmde ki amaç buydu, bilemiyorum. Ama izlerken, ağbisini kıskanan bir kardeş görmüyorsunuz karşınızda. Yada ben anlayamadım yine:)
Çekimler ve ortam çok keyifliydi. Klasik müzik eşliğinde, dışarıda şakur şukur yağan bir yağmur, biraz kasvet, çokça sakinlik.
Bir sahne de, pencerenin önünden dışarı izliyor Mükerrem. Seniha'yı çağırıyor, çok canı sıkıldığı için. Kendi yalnızlığından ve kitabından güçle ayrılarak yanına gidiyor. O sakinlik, şaşırtıcı geldi bana. Bir canım sıkıldı maillerimi kontrol ediyim yok, blogta neler yazılmış yok :) Hatta evin içinde yankılanan televizyon ve müzik sesi de yok. Dingin, kendi kendinle başbaşa kaldığın, derin bir sessizlik. O sahne çok hoşuma gitti kısaca, saniyelik bana düşündürdükleri ile.

12 Kas 2009

melodi..




Ne zaman düşünsem seni
acı ve derin sesi ile bir kadın başlıyor şarkısına
çömelmiş yere dizlerinin üzerine
ellerini serbestçe bırakmış
uzatıyor boşluğa, tutamadığına..
Ne zaman düşünsem seni
yüzlerce kişi yan yana
el şaklatıyorlar, eşlik etmek için o sese
ağızlarında aynı nakarat
Hasret
Hasret
Hasret!
Ne zaman düşünsem seni
mırıltılar dönüşüyor çığlığa!
“Dilsizin feryadı gözlerinde..”
başlıyor ezgisine kadın
bedeni melodinin içine sürüklenirken
her yeni tını da, soluyorum seni..
Bir tek o
bir tek ben biliyoruz şu anda!
yükselirken müzik, susan tüm seslerin ardında
yüreğinde/yüreğimde tek kelime
Ah söyle-ye-mediğim!

6 Kas 2009

cevap..

Biliyorlar
-bildiklerini sanıyorlar-
fikirleri var
yargıları sana dair!
sen kendini bilmezken, ne biliyor olabilirler?
Yanağının kenarında
çok gülünce o beliriveren gamze..
gözlerinden kahkaha sonrası akan yaş..
Sıkılırsan
Utanırsan
Kızaran yüzün?
Pencerenin ardından sana bakan o gözleri her gördüğünde
içini sızlatan keder...
Elleri titreyen yaşlı teyzenin sözlerini dinlerken
burkulan yüreğin..
Tese diyen sesin kulağında çınlayan tınısı
küçük pamuk ellerin yumuşaklığı..
"gözlerinin ardından yüzüne akseden şefkatin"
gölgelerini silerken, dikleştirirken sırtını
kelimelerinde / kelimelerinle
ne biliyor olabilirler ki?
pek çok yanılgıdan başka!

4 Kas 2009

Yukarı Bak :)








Animasyon filmleri çok ama çok seviyorum. Küçük izleyiciler, içindeki duygularını, yüz ifadelerini ne kadar yakalıyorlar bilemiyorum ama, benim gibi izleyen pek çok büyükte aynı etkiyi bıraktığına eminim. Yine çok duyguluydu ve anlamlı..


Pixar'ın daha önceki filmlerini izleyenler, en başında konuşma olmaksızın, bir kısa film gösterildiğini biliyorlardır, mutlaka. Hangisindeydi hatırlamıyorum ama Kardan Adam'ın macerası hâlâ aklımda..Bunu da, unutucağımı sanmıyorum.


Filmlerin konusunu yazmıyorum ki, izlemek istenlere kötülük olmasın. Son izlediğim gerçek bir kaç sinema filmi arasında en sıcak ve hayata dair olanıydı diyebilirim.

2 Kas 2009

İçten geldiği gibi..


Hey siz!

yanıbaşımdan geçen telaşlı ayaklar
gitmeseydiniz, dursanız az..
gözleriniz ne güzel
gülerken bir ışık parladı gözbebeklerinizden
desem
inanmayarak bakmaya devam mı ediceksiniz?
hafif ıslanmış saçlarınız
yağmur damlaları akıp gitmiş üzerinden
meraklanmayın
kuru bir selpak mendilim vardı, çantam da
ister misiniz?
Ben?
şaşkın bir yolcu
henüz nereye gideceğini de, bilmeyen.
Yolu sormak değil ki, amacım
nereden çıkardınız?
Tutmayayım sizi, o zaman.
Dudağınızdan başlayıp, yanaklarınıza yayılan
bir dalga gibi ise gülümsemek
zorlamayın, bırakın..
tebessümün yakışmadığı
bir dudak görmedim ki henüz.
Hey siz!
Durdunuz, ne iyi ettiniz.

Madde -1

Dinlemek bu, sadece

söz söylememek

susmak değil

kulağa gelirken sert ifadeler..
hep böyle mi olmalı?

emir kipleri ile küsmelisin!

misin
mısın

rica et, dener misin ?

27 Eki 2009

kaldım, kaldın vs.vs.



Kendini buldun mu?
Böyle demiştin, sıkıca sardığı kolu
boynundan çözerken..

Gözünden, kirpiklerine takılmadan düşen

Hani
yanağından süzülen
o tek damla yaş gibi
yitirdin onu..

Avucunun içine silsen, ıslaklığı
Mendilinle dokunsan, yanaklarına
ruj izi, kalırdı.

Kalırdı, kal diyebilmeyi de bilseydi
dudakların!

Yarım kalmazdın
Yarım kalmazdı, bu şiirin son satırı gibi..

yine de..



“Gizli, saklı
Ortalığa saçılmadan dilinden dökülenler..
Fısılda.”

Eski zamanlar gibidir, bazı kadınların yüreği

Şimdi
coşkuyla koşturanların saati,
şıp sevdi, şıp bitti
yükselirken duygular, bak yerlerde!

kenara çekil ki, çarpmasın
incecik duvarlarına..
sızmasın
sabırla örülen, tülden ince ruhuna..

yaralanırsın
yara alırsın

Sakın sen sözünü!

23 Eki 2009

Kayıp Gül / Serdar ÖZKAN

Başkaları, övgü ve takdirlerinden oluşan binlerce zehirli oku-ki bu okların öldürücü olduğunu sonradan anladım- hiç durmaksızın üstüme yağdırıyorlardı. “sen çok özel bir kızsın, bu dünyada bir eşin daha yok!” diyorlardı bana. Onlar böyle şeyler söyledikçe, oklarının ucundaki tatlı zehir kanıma karışıyordu.
Her şeye rağmen, ara sıra sözlerinin doğruluğundan şüpheye düştüğüm oluyor,”gerçekten özel miyim acaba?” diye soruyordum kendime. Ama beni özel olduğuma inandıran başkaları olduğu için, bu soruyu onlar olmadan cevaplayamıyordum. Sanki aynam kırılmıştı da, kendimi görebilmek için başkalarına bakmak zorunda kalmıştım.
Sürekli onlarla bir arada olmak istiyordum ki, ne zaman “gerçekten özel miyim?” diye sorsam, onların hiç değişmeyen cevabını duyabileyim. “evet, çok özelsin. Bu dünyada bir eşin daha yok!”
Sürekli aynı soruyu sormaktan ve aynı cevabı duymaktan kesinlikle bıkmıyordum. Deniz suyu içen birinin susuzluğunun artması gibi, duyduğum övgüler de bende sadece daha fazlasını duyma ihtiyacı uyandırıyordu.
Daha kötüsü, başkalarının onay ve takdirlerini kaybetmemek için sürekli onların beklentilerine cevap vermek zorunda kalıyordum. Ben artık ben olmaktan çıkıp başkalarının istediği ben olma yolunda ilerliyordum. Bir başkası olma yolunda.

***

“Satamadığın üç beş resme çobanlık yapan biri olarak mı bilsin istiyorsun seni? Ona kim olduğunu göstersene be evlat. Sen göstermezsen, sende ne olduğunu ne bilecek?”
“Bilemiyorum. Harvard’da okuduğum için bana farklı bir gözle bakmasını ister miydim, emin değilim. Sonunda kendimden başka bir şey için sevilerek cezalandırılmak istemiyorum.”
“Ne? Ki kimi neden seviyor ve kimi cezalandırıyor?”
“Eğer benden harvard’da okuduğum için hoşlanacaksa, hiç hoşlanmasın daha iyi. Ben, eğitimim değilim çünkü. Zekâm değilim, ilişkilerim değilim, işim değilim…Bunların toplamı da değilim.”
“Kim olduğunu biliyor musun peki?”
“Ben sadece…Ben sadece benim.”

***

Ressam başını salladı. “Yo, bu çok riskli olur..Her zaman senden daha iyi vasıflara sahip başka biri çıkar. Ama senin gibi biri daha yok. Bilirsin, herkesin parmak izi farklıdır. Ben içimizde de bir parmak izi olduğuna inanıyorum. Moda eldiven giyerek örttüğümüz bir iz.”

**

Bu iki martının uçuşunu izlerken kendince bir çıkarımda bulunmuştu:

Bağlanabilmek için, önce bağımsız olmak gerekir.

Oysa insanların çoğu, yeni ilişkilere eski bağlarla geliyorlardı. Geçmişten taşıdıkları ister güvensizlik, ister anlaşılmamak, isterse de çevrelerine ördükleri savunma duvarları olsun, her bağ yeni ilişkiyi özgürce yaşamalarını engelliyordu. Daha önceki ilişkilerimizde haksızlığa uğradıkları konusunda belki haklıydılar ama, haksızlık edenin karşı taraf değil de, bir ürlü bırakamadıkları “geçmişleri” olduğunu göremiyorlardı.
İşte farklı kayalarda, ayrı ayrı kendine yetebilmeyi gerçekleştirebilmiş bu iki martı, birbirleri için “geçmiş”teki yerlerini terk edebilmiş, sıfır seviyesine inerek benlik bağlarından arınmış, böylece “bir” olarak göğe doğru yükselebilmişlerdi.

**

“Şöyle ki, sürekli aynı sahilin resmini yapa yapa, sonunda en az değiştiğini sandığım şeyin, en çok değişen olduğunu gördüm: Deniz.”

“Yani insan gibi..Her sabah aynaya baktığımızda aynı kişiyi gördüğümüzü zannediyoruz. Arkadaşlarımız bizi yıllar sonra gördüklerinde dahi, aynı kişiyi gördüklerini sanıyorlar.”
“Doğru” dedi Diana. “Bir fark görseler bile, bu genelde kilomuz veya saç biçimimiz gibi şeyler oluyor.”
“Kesinlikle. Gördükleri kimsenin karşılarına yeni biri olarak çıkmış olma ihtimalini düşünmüyorlar bile. Oysa şahsen ben bir kimsenin birkaç günde bile değişebileceğine inanıyorum.”

**

Zaman ileriye doğru akıp gittiği sürece, büyülendiğimiz ‘gelecek’ el değmemiş ‘geçmiş’ten başka bir şey değildir.

**

“Yağmur bulutları da heyecan vericidir” dedi Zeynep Hanım. “Yağmur, ırmaklar, nehirler..Ama susuzluğumuzu gidermek için bir bardağa ihtiyaç duyarız sonuçta.”

Büyük Aşk / Coco Channel



Kendine güvenen, bilgili, özgür, başarılı ve tutkulu bir kadın Channel. Filmin başında, Rus Besteci İgor Stravinsky'ın bir konserinde izleyici koltuğunda görüyoruz. Konser, zamanındaki dinleyicisine ve o gün sinema salonunda ki, ben dahil pek çok kişiye değişik gelebilecek etkideydi. Kimi yerde, büyüleniyorsunuz..kimi yerinde kasvet. Ses düzeyi çok yüksekti, sahnede ritime uyum sağlayan yine rus dansçılar vardı ki, çok ama çok değişik bir giriş sahnesiydi..
Bir sinema eleştirisinde, başrolde oynayan sanatçı Anna Mouglalis'in karakteri tam olarak yansıtamadığı yine Channel'in hayatını anlatan diğer filmdeki (ismini hatırlıyamıyorum şu an) bayan sanatçının daha başarılı olacağını yazmış olmasına rağmen..


İnce yapısı, farklı yada doğru ifade ile burnu havada tavrı ile başarılı bir kadını çok iyi taşıdığını düşünüyorum. Her başarılı erkeğin arkasında, başarılı bir kadın vardır sözünü doğrulayan bir filmdi:) Atmosferi, anlatımı açısından seyredilmeli..

20 Eki 2009

Alıntı'lıyanlar İçin..

Ne diyordun ?

“Hiç kimseye değil, seslenişim. Sadece şahsıma!
Her ne olursa, olsun; gülümse diyorum içimdeki ben’e
İçindeki umudu, sevinci yaşat..
Ve hep dışarı çıkmaya çalışan, hüzne inat.. Gülümse!”

Sen demedin, bendim o.
Yakınsa yüreğine, içinden dökülen gibi..

Yine de
Yine de, kimliksiz değil satırlar
Beni an.

Vildan..

17 Eki 2009

...




“Siyaha dönük iz kapatmış gözlerini..
Bakışları göremeyense, karşındaki!”

Ellerini değdirmeden okşarken yüz hatlarını
Sıcaklığını veren, tenin değil
İlgindir, ancak.

Ne zaman,
Karaltı çekilir, göz bebeğinden

bir bakışa, bakış ekleyip
içini elersin, kederinden

hafif hafif uçuşurken kanatlanıp
dile gelir sözcükler!

Uçurumun kenarından,
değmeden ellerin
sesinle yakalarsın,
saçlarından..

“Düşse, dağılacak bütünü..
Düş’se, en yalın halle bitecek!”

Kıyısından dersin,
sen mırıldanırken

“bir minik taştı,
Işıltısı ile gözümü/günümü aydınlatan

Vardım.
Aldım.”

Parmak aralarında gezdirir
Sarmaz tutarsın avucunun, sıcağında
An gelir
Savurursun en derine..

“Yok’sun”

Çökerken en dibe;

“Siyaha dönük iz kaplar gözlerini
Bakışını görmezken, ya-kı-nındaki!"

16 Eki 2009

Zaman Yolcusunun Karısı


Her ne kadar sinema da bilet alırken, "uzay yolcusunun karısı" diyerek, gişe deki kızın anlık bir kahkaha krizine girmesine yol açsam da...bir başka filmi izlemeye gittiğimde, fragmanlarına vurularak çıktığım ve mutlaka izlemeliyim dediğim bir filmdi.


Gösterime girdiğini duyunca da, evde olmanın rahatlığı ile hafta içi sakin bir salonda buldum kendimi.


Daha öncesinde, filmin kitaptan uyarlanmış olduğunu bilseydim, araştırmış olsaydım yada, izlemezdim. Burası da doğru.


Güzel bir filmdi, sıcak, konusu itibari ile değişik. Ama her kitaptan aktarılan filmde olduğu gibi duygu hava da kalmış, gibiydi. Hafif bir tebessüm oluşturuyor, yüzünüzde o kadar..
Not: 2012 isimli filmin frgamanı bu sefer, sarstı beni. Efektler müthişti..Onu beklemedeyim:)

13 Eki 2009

Herkes Öldürebilir Sevdiğini - Oscar Wilde / Ez

..

Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!

Oscar Wilde

9 Eki 2009

Söyle'nirken.. / 2

Sadece beden değil
Ruhları da şımartılmış..

Hazımsızlık dökülüyor
Dudakların arasından kelime yerine
Duymak istenmeyen!

5 Eki 2009

söyle'nirken..



Duygu, derken kal orada. Neydi duygu ? Kaç harf?
Bir kadın ismi, değil mi hisli?

Duygu..algılamak..hissetmek
Vardın sonuca, his işte..üç harf.

Üç kez tekrarla ve dilek tut. Böyle bir şey değil miydi? Unutmuşsun.

Şefkat.
Olsa olsa bir meyvenin çağrışımı..Yoksa neden dişler kamaşsın?
Ha şeftali, ha şefkat..
Sızlatıyor, bedenin de bir yerleri, o kadar.

Anlamını değil de, ardını yitirmişsen kelimelerin. Karışansa aklın değil, sadece sözcükler!

Mekanikleşirken gün, insan, hayat.
Sesini aşır, mesafelerden..Bir de aş kendini.
Öyle de, sözünü!
Duyayım, içimde.

Ya dost?
O’da vardı, dimi? Var mıydı o da ?
Göz ucunda..

Değdi değecek, değil.
Düştü düşecek, değil.
Değdi kürdanın ucu ile düşürdü, yüreğimin kovuğunda ki, sıcağı !

30 Eyl 2009

Hiç Kimseye..



İçini biledi mi seninde o zehir
Yaktı mı acısı?

İçtin mi kana kana, yine de

Belki eşitleniriz
Adının bil-in-mezlik olduğu duyguların önünde eğilirken

Çığlıklar, duvarlarına çarptı
Öfke, suretine
Sözcükler, ak kağıtların üzerine damlamadı

Hayır! damlamadı

Aktılar içe, en içe..

Süzülürken
Bedeni saran damarların içinden
Ilık ve keskin.

Acıdır dedi, fısıltı ile
Keder.

Yok oluştur bu
Oluşurken ruh ağır ağır
Dimdik, yeniden ve yeniden

Silinen sen..
Silinen adınken, şimdi eşitiz

Tek silah atışıyla
Çalan çanın tınısıyla
Ellerin birbirine vurduğu, en çıplak ten sesiyle

Hadi başlasın
Yeniden ve yeniden..

Kurgusu olmayan öykülerde, son.
Katili gizli romanlarda, maktul
Haykırır gibi yazılırken şiir, anlam
Olurum.

Bil ki, razıyım.

29 Eyl 2009

Sıradan, kelimeler..



Sararırken yapraklar
düşerken hatta ağır ağır..

savururken rüzgar her birini
bir o yana, bir bu yana
ağır, aksak..

İçimde

Tek bir yaprak,
kımıldamıyor.

27 Eyl 2009

Harfler ve Notalar / Hasan Ali Toptaş



Aklımdaki geçmişin gölgesine oturup yüzümü geleceğe doğru dönerek onu değişik şekillere sokmayı, bu şekillerin arasından birini seçmeyi, seçtiğim seklin üstünü öteki şekillerin tadından oluşan yumuşak bir sisle ortmeyi ve kelimeleri bu sisin altından çıkarıp tek tek güneşe tutmayı da arzu ediyorum aslında. Bunları yaparken her şeyi, ama her şeyi unutup sadece yaptığım şeyin kendisine dönüşmeyi de arzu ediyorum hatta; dünya dediğimiz şu daracık genişliğe oradan, ruhunda bütün harflerin ruhunu taşıyan zamansız bir harf gibi bakmayı da arzu ediyorum. Hasan Ali TOPTAŞ / Harfler ve Notalar

19 Eyl 2009

Bayram..


HAYIR

Dinlensin diyedir gözlerimiz
Bu önümüzde açılıp giden manzara;
Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir,
Ve tanrılar boşluktan bıkınca.

Ellerimize malum olur nedense
Suların rengi balıklarıyla, çiçekleriyle,
Düşünmenin huzuru ayan olur;
Soğuğun sessizliği hakeza.

Yuvarlanan yıldızlar içinde saçlarımız,
Boylarımız büyür usul usul;
Duyulmasın diye gürültüler uykularda
Yağmurlar yağar geceleri.

Can Yücel


Not: Masal tadında, çocukluk tadında..güzel bir bayramımız olsun. Vildan

18 Eyl 2009

Öyle'sine..



Çekilin üzerimden, kasvetlerimin sızıları.
Hüzünler olgun meyva..
Ki düşün, dallardan!
(yakışır mı, sonbahar da meyvaya durmak?)

Yavan
Duran ve çoğalmayan
Bir kelime kadar yer kapladı,
kaplayacak sözlerim.

Hiç!

14 Eyl 2009

Hasret..



Bugün,

Ne gözlerde parlayan ışıltı olmak
Ne uzun cümlelerin içinde var olanı aramak..

Hani kaybolmak anlamlarda
birbiri ardına takılıp düşerken bir sağanak gibi, heyecanla!

Kavuşmakta değil, sığınmak avuç içlerine..

Öyle kimsesiz
Öyle kimliksiz

Omzunda ağlayabilmek sadece..

13 Eyl 2009

Öz..



Ucu sivri bir söz mü
Dayadığın alnıma
Zorluyor.

Damlıyor, parmak uçlarından sızın
Parlıyor, çatık iki kaşın ortasından kurşuni bakışların

Sakınmak isterken sıradanlıklardan
Örüyorsun duvarlarını.

Tutunduklarımdan -da- düşerken
yakından yabana dönüyor içim.

Ketum sevmelerin
Hasret yavan.

Aralık göz kapaklarımın ucu ile dokunurken
uysal sabahlara

bırak !

Ucu sivri bir sözse
ardında bekleyen “Özledim”
yankılanır boşlukta

“Özlendin” e varmadan.

9 Eyl 2009

gölgelerde anla'm..



Arzu; bedenin gölgesi..

ağırlığı
ezdiğinde diğer bedeni

tüketilir
ter ve nefesle.


Sevgi; yüreğin gölgesi..

kapladıkça içini tüyden hafif
vurunca, aksi diğer yüreğe

beslenir
söz ve özenle.

7 Eyl 2009

Yağmur'a



İp gibi inceden yağıyor yağmur

Üşütüyor, alışkanlıkla giydiğim
İnce askılı atlet..

Isıtmasa da, sabahımı / yüzümü güneş

özlemişim.

Özledim
Seni ve hüznü..

Sarınırken, ince hırkanın sıcağına

dudaklarımın kıpırtısına düşüyor
küçük bir soru

Sen de, beni özlemiş miydin?

3 Eyl 2009

İz..




Bu kaldırımlardan daha önce de yürüdüm ben
Bu sokak adımlarımın şahidi
Ve bu yalnızlık
Ayazda titreten, kuru histir

Çarpa çarpa yürüyorum, kalabalıklar içinde
Omuzlarıma değiyor
Kiminin saçları
Bacak kenarlarıma, yana uzanmış kolları
Karışmıyor da, değilim
Aldırmazlık seline..

Akmıyor da, değilim
Bir bardaktan diğerine, kanılmak için..

Sırtını dönüp, uzaklaşan mısın sen?
Koşar adım giden, benden

Dramın en dramı!

Cadde kenarında,
bir bankta sarar ısıtırım da sözlerimle,
üşüyen ve titreyen en yoksul yanımı!

Özenip, kibritçi kıza
Düşlerin ışığında, umudu yakarım!

Yuvarlanır gider
yanaklarımın üzerinden bir-iki damla
Gözlerimde, geçmiş bir an.

Tutamadığımdır, asıl üzen
yüreğimden de silinirken izlerin..

1 Eyl 2009

Eylül'e..




"Başını eğdiğinde göremesem de, damlaların aktığını

orada olduklarını biliyorum, her zaman.

Eylül’den bir gün al, sil tersiyle

ağlamanın umudu gülümsemektir "

diye fısıldadı rüzgar kulağıma..

"Ağlayabil ki, gülmek yakışsın ardından" dedi güneş..

Ağladım da, güldüm de

dalından kopupta, yere düşerken
seslenen yaprak gibi

usul usul.

30 Ağu 2009

Kız Kardeşimin Hikayesi.



Kızının küçük yaşta lösemi olduğunu öğrenen, onu hayatta tutabilmek için çırpınan bir anne.

Tüm yaşadıklarına rağmen, yaşama neşe dolu gözlerle bakabilen, olanı, yaşadığını kabullenebilen bir abla.

Varlığı kimi unutulsa da, iç dünyasında yaşadıkları ile parça parça olan ağbi.

Ablasına, kimi kardeş, kimi hasta bakıcı, kimi arkadaş, kimi donör olan ( ki geçmişe döndükleri bir görüntü de, babasının kucağındaki 5-6 yaşlarında iken, ağlayarak bayıltıldığı, iğneler yapıldığı sahne sarstı beni)

Ailesini bir arada tutmaya ve adil olmaya çalışan, evin babası.



Başka bir film izlemek niyetinde idim aslında. Ama, seansa yetişemedim. Kız Kardeşimin Hikayesi'de ne kadar dağıtabilir ki beni, okuduklarım abartıdır düşüncesi ile, başlayalı 5 dk. olan filme biletimi aldım.

Ama ekranda tam anlamı ile yansıtılan, hastalığın tüm zor dönemleri, yaşananlar, duygular koltukta sessizce kalakalmanıza neden oluyor. Belki acıtasyonu fazla düzeyde bulabilirsiniz ama, böyle bir filmde başka türlü aktarılamazdı sanırım. Çıkışta, kan çanağı olmuş gözler ve kocaman bir burukluk bırakıyor içinizde..

28 Ağu 2009

Sessizlik..



Küçük-büyük
Yanlış-doğru

Ruhumu bırakmam, ikilemlerde
Hayat bulamam, oyunların içerisinde..

Gölgem, bir adım öteye düşse
Varlığını/varlığımı önce ben gizlerim.

Parlasa ansızın
Gökyüzünde en büyük ışıltısı ile
Yıldızım..

Bir küçük düğmeye dokunur parmaklarım, kapatırım.

Ne debdebe
Ne şaşa

İki kelimemi
İki göz
Ve derinden hissedebilen..

Bir tek yürek görsün, kâfi !

27 Ağu 2009

Bilgi..

Küçük Not:

Blogumu bir hevesle, yeniden düzenlemeye çalışırken, profil fotoğrafım, üst resim, yeni bir şablon gibi...bir nedenle, izlediğim bazı bloglar silindi.

Bileyerek, istemeyerek olduğunu, belirtmek istedim.

Anlayışınız, hoş görünüz için teşekkür ederim.
Vildan.

Usanç..



Eti kemikten sıyırır gibi,
bütün alışkanlıklardan,
Alıştıklarımdan kurtulmamanın..
(Araya bir de A’yı eklemeli elbette, kurtul-a-mamanın)
İradesizliğindeyim.

İradesizim.

Oysa, akşam ezanının yankılarını işitinceye kadar
Tek lokmayı ağzına sürmeme azmini de, gösterebiliyor insan!

Bir bardak suya uzanmıyor el, bekliyor.

Alıştıklarımdan
Alışkanlıklarımdan

Her vaz geçişte..

Vazgeçemeyen
Diğer yanımdan, usandım.

25 Ağu 2009

Yılda bir kez, kendime:)

S I Ğ D A



Sokağı beğendim mi , bir bakıp pencereden

Çıkıp gitmek olmalı , özelliğim bu benim


Senin durman, küçük sevinçleri yaşadığımızın

Ey yağmur, ey sevdiğim


Durgunsa kahvelerin masalarında hava

Kuşsuz kalmışsa ağzım gözlerim gülmemekten


Dostumdan, gökyüzüne sürmeye kuş isterim


Uzaktan en uygun ballı yemişleriyle

Tutup öpmeye ceylan,

barınmaya kulübe

Küçük şeyler ormanına

bir güven bir güven


Böyle yanılma hiç görmedim

Ürküt kara martılarını kıyımızın

Yankılan,

mutlu kayığımı sığda kurtar


Ey ses,

ey yakın geçmişe ağzımla verdiğim.


Gülten AKIN

24 Ağu 2009

Kimi yada kimi? :)



Kimi,
Bacaklarımı topluyorum
Bedenime doğru çekip, büzülüp
Çenem dizlerime dayandığı vakit

Düşündüğümü
Beklediğimi varsayıp,
Sıçrıyorum kendimden, uzağa..

Kimi,
Küçük bir dal parçası buluyorum yerde
Arkama da bakmadan
Kolum geriye dönük
Yolda iz bırakıyorum, ince bir şeritle

Anlamadığını
Bilmediğini varsayıp
Savuruyorum tozları, havaya..

Kimi,
Karanlık perdeme az bir ışık vuruyor,
Koşup çekiyorum camlarımdan, örtüleri
Aydınlıktan kamaşırken gözlerim
Güneş diyorum..

Duymadığını
Hissetmediğini varsayıp
Karanlığa bürünüyorum, ince bir elemle..