27 Eki 2009

kaldım, kaldın vs.vs.



Kendini buldun mu?
Böyle demiştin, sıkıca sardığı kolu
boynundan çözerken..

Gözünden, kirpiklerine takılmadan düşen

Hani
yanağından süzülen
o tek damla yaş gibi
yitirdin onu..

Avucunun içine silsen, ıslaklığı
Mendilinle dokunsan, yanaklarına
ruj izi, kalırdı.

Kalırdı, kal diyebilmeyi de bilseydi
dudakların!

Yarım kalmazdın
Yarım kalmazdı, bu şiirin son satırı gibi..

yine de..



“Gizli, saklı
Ortalığa saçılmadan dilinden dökülenler..
Fısılda.”

Eski zamanlar gibidir, bazı kadınların yüreği

Şimdi
coşkuyla koşturanların saati,
şıp sevdi, şıp bitti
yükselirken duygular, bak yerlerde!

kenara çekil ki, çarpmasın
incecik duvarlarına..
sızmasın
sabırla örülen, tülden ince ruhuna..

yaralanırsın
yara alırsın

Sakın sen sözünü!

23 Eki 2009

Kayıp Gül / Serdar ÖZKAN

Başkaları, övgü ve takdirlerinden oluşan binlerce zehirli oku-ki bu okların öldürücü olduğunu sonradan anladım- hiç durmaksızın üstüme yağdırıyorlardı. “sen çok özel bir kızsın, bu dünyada bir eşin daha yok!” diyorlardı bana. Onlar böyle şeyler söyledikçe, oklarının ucundaki tatlı zehir kanıma karışıyordu.
Her şeye rağmen, ara sıra sözlerinin doğruluğundan şüpheye düştüğüm oluyor,”gerçekten özel miyim acaba?” diye soruyordum kendime. Ama beni özel olduğuma inandıran başkaları olduğu için, bu soruyu onlar olmadan cevaplayamıyordum. Sanki aynam kırılmıştı da, kendimi görebilmek için başkalarına bakmak zorunda kalmıştım.
Sürekli onlarla bir arada olmak istiyordum ki, ne zaman “gerçekten özel miyim?” diye sorsam, onların hiç değişmeyen cevabını duyabileyim. “evet, çok özelsin. Bu dünyada bir eşin daha yok!”
Sürekli aynı soruyu sormaktan ve aynı cevabı duymaktan kesinlikle bıkmıyordum. Deniz suyu içen birinin susuzluğunun artması gibi, duyduğum övgüler de bende sadece daha fazlasını duyma ihtiyacı uyandırıyordu.
Daha kötüsü, başkalarının onay ve takdirlerini kaybetmemek için sürekli onların beklentilerine cevap vermek zorunda kalıyordum. Ben artık ben olmaktan çıkıp başkalarının istediği ben olma yolunda ilerliyordum. Bir başkası olma yolunda.

***

“Satamadığın üç beş resme çobanlık yapan biri olarak mı bilsin istiyorsun seni? Ona kim olduğunu göstersene be evlat. Sen göstermezsen, sende ne olduğunu ne bilecek?”
“Bilemiyorum. Harvard’da okuduğum için bana farklı bir gözle bakmasını ister miydim, emin değilim. Sonunda kendimden başka bir şey için sevilerek cezalandırılmak istemiyorum.”
“Ne? Ki kimi neden seviyor ve kimi cezalandırıyor?”
“Eğer benden harvard’da okuduğum için hoşlanacaksa, hiç hoşlanmasın daha iyi. Ben, eğitimim değilim çünkü. Zekâm değilim, ilişkilerim değilim, işim değilim…Bunların toplamı da değilim.”
“Kim olduğunu biliyor musun peki?”
“Ben sadece…Ben sadece benim.”

***

Ressam başını salladı. “Yo, bu çok riskli olur..Her zaman senden daha iyi vasıflara sahip başka biri çıkar. Ama senin gibi biri daha yok. Bilirsin, herkesin parmak izi farklıdır. Ben içimizde de bir parmak izi olduğuna inanıyorum. Moda eldiven giyerek örttüğümüz bir iz.”

**

Bu iki martının uçuşunu izlerken kendince bir çıkarımda bulunmuştu:

Bağlanabilmek için, önce bağımsız olmak gerekir.

Oysa insanların çoğu, yeni ilişkilere eski bağlarla geliyorlardı. Geçmişten taşıdıkları ister güvensizlik, ister anlaşılmamak, isterse de çevrelerine ördükleri savunma duvarları olsun, her bağ yeni ilişkiyi özgürce yaşamalarını engelliyordu. Daha önceki ilişkilerimizde haksızlığa uğradıkları konusunda belki haklıydılar ama, haksızlık edenin karşı taraf değil de, bir ürlü bırakamadıkları “geçmişleri” olduğunu göremiyorlardı.
İşte farklı kayalarda, ayrı ayrı kendine yetebilmeyi gerçekleştirebilmiş bu iki martı, birbirleri için “geçmiş”teki yerlerini terk edebilmiş, sıfır seviyesine inerek benlik bağlarından arınmış, böylece “bir” olarak göğe doğru yükselebilmişlerdi.

**

“Şöyle ki, sürekli aynı sahilin resmini yapa yapa, sonunda en az değiştiğini sandığım şeyin, en çok değişen olduğunu gördüm: Deniz.”

“Yani insan gibi..Her sabah aynaya baktığımızda aynı kişiyi gördüğümüzü zannediyoruz. Arkadaşlarımız bizi yıllar sonra gördüklerinde dahi, aynı kişiyi gördüklerini sanıyorlar.”
“Doğru” dedi Diana. “Bir fark görseler bile, bu genelde kilomuz veya saç biçimimiz gibi şeyler oluyor.”
“Kesinlikle. Gördükleri kimsenin karşılarına yeni biri olarak çıkmış olma ihtimalini düşünmüyorlar bile. Oysa şahsen ben bir kimsenin birkaç günde bile değişebileceğine inanıyorum.”

**

Zaman ileriye doğru akıp gittiği sürece, büyülendiğimiz ‘gelecek’ el değmemiş ‘geçmiş’ten başka bir şey değildir.

**

“Yağmur bulutları da heyecan vericidir” dedi Zeynep Hanım. “Yağmur, ırmaklar, nehirler..Ama susuzluğumuzu gidermek için bir bardağa ihtiyaç duyarız sonuçta.”

Büyük Aşk / Coco Channel



Kendine güvenen, bilgili, özgür, başarılı ve tutkulu bir kadın Channel. Filmin başında, Rus Besteci İgor Stravinsky'ın bir konserinde izleyici koltuğunda görüyoruz. Konser, zamanındaki dinleyicisine ve o gün sinema salonunda ki, ben dahil pek çok kişiye değişik gelebilecek etkideydi. Kimi yerde, büyüleniyorsunuz..kimi yerinde kasvet. Ses düzeyi çok yüksekti, sahnede ritime uyum sağlayan yine rus dansçılar vardı ki, çok ama çok değişik bir giriş sahnesiydi..
Bir sinema eleştirisinde, başrolde oynayan sanatçı Anna Mouglalis'in karakteri tam olarak yansıtamadığı yine Channel'in hayatını anlatan diğer filmdeki (ismini hatırlıyamıyorum şu an) bayan sanatçının daha başarılı olacağını yazmış olmasına rağmen..


İnce yapısı, farklı yada doğru ifade ile burnu havada tavrı ile başarılı bir kadını çok iyi taşıdığını düşünüyorum. Her başarılı erkeğin arkasında, başarılı bir kadın vardır sözünü doğrulayan bir filmdi:) Atmosferi, anlatımı açısından seyredilmeli..

20 Eki 2009

Alıntı'lıyanlar İçin..

Ne diyordun ?

“Hiç kimseye değil, seslenişim. Sadece şahsıma!
Her ne olursa, olsun; gülümse diyorum içimdeki ben’e
İçindeki umudu, sevinci yaşat..
Ve hep dışarı çıkmaya çalışan, hüzne inat.. Gülümse!”

Sen demedin, bendim o.
Yakınsa yüreğine, içinden dökülen gibi..

Yine de
Yine de, kimliksiz değil satırlar
Beni an.

Vildan..

17 Eki 2009

...




“Siyaha dönük iz kapatmış gözlerini..
Bakışları göremeyense, karşındaki!”

Ellerini değdirmeden okşarken yüz hatlarını
Sıcaklığını veren, tenin değil
İlgindir, ancak.

Ne zaman,
Karaltı çekilir, göz bebeğinden

bir bakışa, bakış ekleyip
içini elersin, kederinden

hafif hafif uçuşurken kanatlanıp
dile gelir sözcükler!

Uçurumun kenarından,
değmeden ellerin
sesinle yakalarsın,
saçlarından..

“Düşse, dağılacak bütünü..
Düş’se, en yalın halle bitecek!”

Kıyısından dersin,
sen mırıldanırken

“bir minik taştı,
Işıltısı ile gözümü/günümü aydınlatan

Vardım.
Aldım.”

Parmak aralarında gezdirir
Sarmaz tutarsın avucunun, sıcağında
An gelir
Savurursun en derine..

“Yok’sun”

Çökerken en dibe;

“Siyaha dönük iz kaplar gözlerini
Bakışını görmezken, ya-kı-nındaki!"

16 Eki 2009

Zaman Yolcusunun Karısı


Her ne kadar sinema da bilet alırken, "uzay yolcusunun karısı" diyerek, gişe deki kızın anlık bir kahkaha krizine girmesine yol açsam da...bir başka filmi izlemeye gittiğimde, fragmanlarına vurularak çıktığım ve mutlaka izlemeliyim dediğim bir filmdi.


Gösterime girdiğini duyunca da, evde olmanın rahatlığı ile hafta içi sakin bir salonda buldum kendimi.


Daha öncesinde, filmin kitaptan uyarlanmış olduğunu bilseydim, araştırmış olsaydım yada, izlemezdim. Burası da doğru.


Güzel bir filmdi, sıcak, konusu itibari ile değişik. Ama her kitaptan aktarılan filmde olduğu gibi duygu hava da kalmış, gibiydi. Hafif bir tebessüm oluşturuyor, yüzünüzde o kadar..
Not: 2012 isimli filmin frgamanı bu sefer, sarstı beni. Efektler müthişti..Onu beklemedeyim:)

13 Eki 2009

Herkes Öldürebilir Sevdiğini - Oscar Wilde / Ez

..

Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez!!!

Oscar Wilde

9 Eki 2009

Söyle'nirken.. / 2

Sadece beden değil
Ruhları da şımartılmış..

Hazımsızlık dökülüyor
Dudakların arasından kelime yerine
Duymak istenmeyen!

5 Eki 2009

söyle'nirken..



Duygu, derken kal orada. Neydi duygu ? Kaç harf?
Bir kadın ismi, değil mi hisli?

Duygu..algılamak..hissetmek
Vardın sonuca, his işte..üç harf.

Üç kez tekrarla ve dilek tut. Böyle bir şey değil miydi? Unutmuşsun.

Şefkat.
Olsa olsa bir meyvenin çağrışımı..Yoksa neden dişler kamaşsın?
Ha şeftali, ha şefkat..
Sızlatıyor, bedenin de bir yerleri, o kadar.

Anlamını değil de, ardını yitirmişsen kelimelerin. Karışansa aklın değil, sadece sözcükler!

Mekanikleşirken gün, insan, hayat.
Sesini aşır, mesafelerden..Bir de aş kendini.
Öyle de, sözünü!
Duyayım, içimde.

Ya dost?
O’da vardı, dimi? Var mıydı o da ?
Göz ucunda..

Değdi değecek, değil.
Düştü düşecek, değil.
Değdi kürdanın ucu ile düşürdü, yüreğimin kovuğunda ki, sıcağı !