30 May 2009

Ses'siz..


Ebeydi
Saklandım,
Sobelendim..

En yukarıya yükselirken top
Kaçandım.
Sırtıma değerken acısı,
Bir ses miydi o, çığlık mı
“yakan top”

İki ucundan tutuyordu, hayat
o ince ipin

Atladım (mı?)

Bir ayağı takılıpta, kıç üstü düşerken yere

Ağlayan yine bendim
Sessiz, sessiz..

27 May 2009

Olasılık..

Vurgun yedin.

Önemsememeler, acıydı
itelemeler sarsarken
Gizli bir kalkandı, öteleme

Sıkışan parmağın değildi ki,
Çekip dudaklarında öperken
Geçsindi, sızısı.

Kıyamadın!

En çokta,
o kıyarken, dağıldın.

24 May 2009

iz..



Yok mudur
Sözcüklerin kilidi?

Ya yazan bu parmakların
prangası?

Acıyor içim

Acıtıyor!

21 May 2009

Bilmeden / 3

Not: 1 ve 2'yi okumadan, anlayabilmek mümkün değildir :)

Lokalle, kahvehane arası dertme çatma masalarla dolu bir mekan. Necdet, düşünceli, oldukça gergin bir sandalyeye oturmuş, sigarasını içiyor. Kapının önünde bir panelvan minibüs. Birkaç kişi siyahlar içerisinde, çıt çıkarmadan, içeriyi gözetliyorlar. İçeriden haber bekliyorlar.
Cep telefonun sesi ile düşüncelerinden sıyrılıyor, Necdet

- Efendim, Serkan?
- Abii mahvolduk, burada durum bildiğin gibi değil.
- Ne oldu? Anlat hadi söylenmeyi kesip (aynı anda sandalyesinden fırlayıp, bilinçsizce yürümeye başlıyor.)
- Abii, adamı içirdim konuştuğumuz gibi, kıvamına geldi..ama adi herif, işten ayrılmış!! Niye dün değilde bugün? Mahvoldukkk.
- Allah kahretsin..(telefonu masanın üzerine fırlatıp, sandalyeye çöküyor, yüzünü avuç içleri ile sıvazlarken)
- Serkan..
- Serkan, sakin ol dinle beni..B Planına geçiyoruz. Kulağın telefonunda olsun, arıycam bir 5 dakika içinde.
- Sen nasıl dersen, o ağbi. Beklerim sabaha kadar.

Günlerdir, aylardır bu günü hesap etmişti kafasında Necdet. Nerdeyse her soluk aldığı anda, detayları hesaplamıştı, olasılıkları. Kafasına iyice yerleştikçe, mantıklı da bulmaya başlamıştı, gerçeğe dönüştürülebilir, bir plan.

Ali İhsan Bey’in, şöförüydü. Aslında uzunca bir dönemde çalışmamıştı ama şirketin içinde girmediği delik, bilmediği yer kalmamıştı. Muhasebenin orada duran koca kasa, gözüne batıyordu adeta. Ve geriye doğru, kasanın üzerinden binanın çıkışına varabilecek, detayları hesaplamaya başladığını farketti.

Kasanın şifresini öğrenmek onun için zor olmamıştı, dikkat etmeksizin çalışanlar, para alıp-koyarken, onun yanında çok güzel yapmışlardı bu işlemi, defalarca.
Binanın giriş kapısında alarm vardı. Sabah erken bir saatte geldiğinde, bekçi ile aynı anda girerek, bir koşu telefona gidip, şifreyi girişini de görmüştü ama..Bu çözüm değildi, alarmın çalması, gece bekçisinin iki adımda kapı da bitmesini sağlardı. Gece bekçisi, ara ara binanın etrafını kolaçan ediyordu ama, çevredeki esnafla, diğer güvenlikçilerle olan muhabbetini de fark etmişti. Güzel bir rakı sofrasına davet, onu durduracaktı. Bir arkadaşı, bekçi ile samimi olmalıydı.

Tek giriş kalıyordu, bahçe duvarından tırmanıp, ikinci kattaki Ali İhsan Bey’in odasının camı kesilerek, o odaya girmek. Bekçi, rakılı bir oyalamada iken, onları fark etmeyecekti, tabii ki. Ali İhsan Bey’in odasının anahtarını yürütebilirse, dışarıdan kilitlenen kapı, içeriden açılarak, kasaya iki adımda ulaşıcaktı. Anahtarlar içinse, gözüne Timuçin’i kestirmişti. Ama kendini beğenmiş züppenin, bugün işten ayrılacağı tutmuştu.

Derin bir nefes alıp, kendini bambaşka bir dünyaya geçirmeye çabaladı. B planı için, cep telefonuna uzandı..

19 May 2009

Rest..





Gerçeği algılama duyumuzu mu kaybettik
oyunun içinde,
yaşadığımızı sanırken!

Sanmak.

Aldanışların ışıltısı
Yüreğe akıtılan yalanın süsü

Gözleri bağlayan
Dili bağlayan

O, hoş avuntu..

Uzak dur!
Tüm kendim, bildiklerimden.

15 May 2009

Dinlenme..



Bazı bilenler biliyorlardı, hemen hemen 4 aydır yaşadığım öksürük, gribal şikayetler, sinüzit için antibiyotik tedavileri, üzerine kulaklarımda sıvı toplaması, derken işitme kaybı.

Sonunu düşünmeden verdiğim cesurca bir kararla, sinüzit ve kulaklaklara tüp takılması için bir ameliyat geçirdim. Henüz nefes alışım düzene girmemiş olsa bile (tampon+kanama vs.) kulaklarım unuttuğu seslere yeniden kavuştu :)

Ses'im, Ses'in derken, aslında seslerle ciddi bir problemim varmış, normale dönünce anlamış oldum. Küçük ve az seslerde artık, geri döndü. Daha da iyi olucam, inşallah..

Bir süre mola verdim kendime :)

12 May 2009

Bilmeden /2

Yine yoğun ve stresli bir gündü Timuçin için. Deli gibi koşturuyordu, patronun gözüne girebilmek için. Aslında, oldukça tutulan ve önem verilen bir satış temsilcisi olmuştu ama bu yeterli değildi. Müdür olarak atanmak istiyordu artık. Maaşındaki artış, kariyerindeki bu etiket ona çok iyi gelicekti. Bir başka finans şirketine geçtiğinde, çok daha yüksek bir maaş alabilme şansı olacaktı.
- Timuçin, x ltd.şti. çeklerini göndermiş. Ulaştı mı sana?
- Tamam Gül, aldım, ilgileniyorum ben. Fiyatlandırmayı hazırlıyorum.
- Birkaç yerle daha görüşmüştür onlar.
- Bu parayı bugün satıcam, görüceksin.
- Plasmanı patlatıcam diyorsun.
- Evet, hiç şüphen olmasın.


Arkadaşlarının kendisini kasıntı ve ukala bulduklarını biliyordu ama bu hiçte önemli değildi. Efektifi hesaplayıp, müşteriye ödeyeceği rakamı ve faiz rakamını konuşmak üzere patronu Ali İhsan Bey’in odasına koştu.
- Çok uygun, hemen görüş. Başka yerden almasınlar parayı, hadi göreyim seni.
- Oldu bilin efendim.


Telefonla konuşurken, serviste ki bütün kulaklar ona doğru çevrilmişti. Ok işareti yapar yapmaz, arkadaşları telefonda olduğunu unutup, sevinç çığlıkları atmaya başlamışlardı bile. Bunu seviyordu işte, bu coşkuyu.
- Siz çeklerinizi ve eft talimatınızı hemen, çıkartın. Bende kontrolleri tamamlayıp, 14.00 olmadan paranızı hesabınıza geçirticem. Tamam, görüşmek üzere.


Bu kadardı işte. Başı dik, biraz daha kendinden emin, güvenilir bir eda ile baktı etrafına.

**
Öğle yemeğini yiyordu, şirkete yakın restoranlardan birinde. Her yer siyah, lacivert takım elbiseler içinde ki erkekler ve şıklıkta yaraşır bayanlarla doluydu. Pahalı cep telefonları, parfüm kokuları, çoğunluk karşındakine yüksekten bakmaktan hoşlanan, bir grup insan.
İ-phone telefonun, iç cebinden titremesini hissetti. Şirketten arıyorlardı.
- Timuçin, hemen şirkete gel, hemen. X Ltd.Şti’nin, hesaplamasında yanlışlık var.
- Nasıl olur ya, iki kez kontrol ettim ben, Hülya.
- Timuçin, Ali İhsan Beye indi arkadaşlar. Firma parasını istiyor ama bu şekilde gönderemeyiz. Çeklerden birinin vadesini yanlış girmişsin! Ortalama vade hatalı, duyuyor musun? Çok zarara giriyoruz.

Kesin onlar hata yapıyordu, kendisi yapamazdı. Çekin üzerindeki vadeyi yanlış görmüş olmalıydılar, hızlıca çıktı şirkete doğru.

**

- Nasıl bunu yaparsın Timuçin, acemi değilsin sen! Stajyerler yapsa bunu kıçlarına tekmeyi basarım. Bu kadar dikkatsizlik olur mu? Ben adamlara hata yapmışız efendim, çekleriniz elimizde, her şey tamam ama para ödeyemiyeceğiz size nasıl derim? Nasıl??
- İnanın, çok üzgünüm.
- Bu para zararına olsa da, adımızı lekelememek için ödenecek. Bunun cezasını da, servisteki arkadaşların ve sen çekiceksiniz, haberin olsun. Zam, ara dönem ikramiyeleriniz yok.
- Ali İhsan Bey, onların hatası değil.
- Kontrol etselerdi, birbirinize destek olsaydınız!! Beni ilgilendirmez. Çık dışarı.
- Ben hatamı kabul ediyorum, bunlar satış departmanının kasa anahtarı, bunlar da sizin odanızın. Bana bu kadar da güvenmiyorsanız, kalamam.
**

Her akşam uğrayıp, neşe ile birer tek atıp evlerine dağıldıkları bara gidip, bir sandalyeye çöktü. Perişan hissediyordu kendini, sadece içmek istiyordu, içip bu yenilgiyi unutabilmek..

11 May 2009

Bilmeden..


Güçlükle araladı gözlerini..
Saatin kaç olduğunu öğrenme isteği ile yatağının yanındaki komidine doğru elini uzatıp, cep telefonunu almak istedi. Yoktu. Başını güçlükle çevirip baktı. Yatağın yanında komidin de yoktu. Kendi odasında değildi!
Biraz daha ışık istediği için, kalın perdeleri açmak için yavaşça kalktı. İç çamaşırları ile uyumuştu. “Ne kadar içtim ben böyle” diye söylendi. İçeriye dolan ışık, geniş bir yatak odasını aydınlattı. Sade ama şık mobilyalar, detaylar. Kendi derme çatma eşyaları ile mukayese bile edilemezdi. Acele ile sandalyenin üzerinde bırakılmış olan sabahlığı geçirdi üzerine.

Uzun bir koridora çıktı. Duvarlar değişik tablolarla doluydu. Nerdeyse parmak uçlarına basarak, ilerledi.

Hafif bir müzik sesi geldi kulağına. İçi kiminle karşılacağını bilememenin telaşında, o tarafa yürümeye başladı. Kendi evinin tamamını içine alabilecek genişlikte salonun duvarına yaslanıp, karşısında boydan boya uzanan camlardan gözüken, bahçenin güzelliğine daldı.

- Günaydın

Bu tok ses birden ürküttü onu.
- Günaydın
- Başım çatlıyor, kabalık olmazsa bir nescafe alabilir miyim? Kendime gelmeliyim.
- Ta tabii diye geveledi, şaşkın.

Mutfağın yerini bilmediğini söylemek istemedi. Karşısındaki kişi o kadar emindi ki, kendinden, isteğinden, buna uymaktan başka bir çaresi yokmuş gibi geldi.

Kimdi bu adam? Koltuğun üzerinde uyuyordu, kendisi odada. Barda mı tanışmışlardı? Bar !!
Oraya Erkan’la buluşmak için gitmişti, burada ne işi vardı. İşine de geç kalmıştı, panik atak krizine kapılmış gibi nefes alamadığını hissetti. Korktu, kendinden..
(devam edecek, bir şekilde :) )

8 May 2009

..

İncitebilir
Olma hakkı verdiğin için
karşındakine..

İncitiliyorsun!

5 May 2009

ses'im..



Kapı önünde oyalanıyorum
Kaldırım taşının üzerinde
Evet,
Başka hiçbir amacım yok.

Kimimi kandırıyorum?
Kendimden başkasını değil,
seni beklemiyorum
geliceksin diye..

Bir cümlenin ardı sıra
Süslerken bir başka cümlemi
Evet,
Karaladıklarıma, kendimi katıyorum.

Kimimi kandırıyorum?
Harflerin üzerine gözü değenden başkasını değil,
Şiir yazmıyorum
okusun diye..

ses'in..

Sesin tonundaydı, sözlerin anlamı..

Söylenen,
saramadan ruhu
hani kapının dışında bırakılan, çocuk mahsunluğunda
burukluk
kalakalıyorsa içinde,

Sözler de eksiktir.
Anlamda..

3 May 2009

damla


Minik
beyaz kar taneleri gibi
özgür uçuşuyor hava da
hislerim..

Ufak dokunuşlarıyla
düştükçe ait oldukları yere

eriyip yok oluyorlar
sessizce..

Yüreğine değen
süzülen parmaklarının arasından
kar tanelerinden
hislerimden
arta kalan, su damlalarıdır.

Belki
soğuk acıtan.

Ama, berrak her zaman.