20 Şub 2014

Bi küçük Eylül Meselesi..


Ne kadar uzun zaman olmuş, bir film izleyip yazmayalı..

Eylül'e takıntılı olduğum için, ismini duyduğum anda gitmeye karar verdim. Ne güzel Bozcaada, ne güzel tatil, ne güzel sarışın bir bayandı öyle:) 

Şarkısı bile film gibi duru, naif..

Müthişti, süperdi demiyorum elbette ama kendince bir havası var, insanı saran. Nedir, ne olmuş ki, niye ya diye sonuna kadar düşündürdüğüne göre, heyecanı da güzeldi..İzlemeli.


18 Şub 2014

Kayık ...

Gece
Ay dolunay.
Gece de bir insan, kambur duruşunda taşıyor hüznünü.
Yavaşça biniyor,
Lacivert renge bürünmüş denizin kıyısında bekleyen kayığına..
Küreklerin suya değişindeki,
ses yükseliyor önce,
İki yankı gibi vuruşları.

Sonra kayıp gidişi.
Gecenin mi, denizin mi,
Yalnızlığın peşi sıra mı bilinmez.
Tam ortasına varınca…
Gitmenin de,
Dönmenin de imkansız gözüktüğü,
Hani uçsuz bucaksız karanlık,
Hani göz alabildiğine yokluk…
Kalakalıyor.


Bırakıyor kendini akıntısına dalgaların,
“nereye giderseniz gelirim” diyor sessizce,

“ne yöne götürürseniz giderim”

Tahta kayığın küçük boşluğuna uzanıyor,
Büklüm büklüm, ürkek.

Gökyüzüne bakarken,
Peşi sıra gelen yıldızlar tek tek gözkırpıyorlar sessizce,
Her biri birer ateşböceği,
Yanan titrek mum,
Işık işte, ışıl ışıl yanan umut yada..
Elini uzatıp “dokunur muyum” derken mi,
Isınır içi ?
Onu önemseyen yürek atışlarını hatırladığında mı ?

Hani ansızın yağmurun ardından açan güneş,
Hani özlenene sarıldığın an hissedilen ateş…
Ağlıyor.
Ki ağlamalı insan “yükünü hafifletmek için, yüreğinin….”

Gece
Ay dolunay.
Gece de bir insan.
Kıyıya çıkıyor,
Sadece yorgun…

vv.


Not: Eylül /2007'de yazdığım, eski bloguma eklediğim, sevdiğim bir şiirim. Resim Salvador Dali..

16 Şub 2014

Çiçeklere boyun eğdiren / Şafak Küçükyağcı


Yağmuru ayakta karşılayan ağaçlar gibi, demek geçti içimden bir an
yağmuru ayakta karşılayan
ağaçlar gibi 
sonra kızdım içime hemen
başka şeyler düşünmelisin ! dedim
hadiii çabukkkk ! başka şeyler

Mesela ahşap bir evde kahve kokusu şimdi
yahut bir ilk okul atlasında kıvrım kıvrım bir ırmağın inceliği
hani sıcaklığı, ellerin içindeki ellerin
ve kollarında yaşamak acı geçirmeyen bir sevginin
olmuyor ...
olmuyor ah ! delireceğim

yağmuru ayakta karşılayan ağaçlar gibi çünkü
yağmur altında ağaçlar 
gibi
kıpırtısız

yağmurda ağaçlar kadar yapayalnız

üstelik yağmur kim ?
ağaçlar hangimiz ?
sanırım upuzun bir güz gibi içime döküleceğim…


Nereye saklanır ki, mutsuzluk dediğin her yerden görünür
gibi yürüyen biri geçti az önce önümden
değil mi !   diye bağırdım ardından
değil mi ?
nasıl genç kalır insan mazisi yaşlanırken ?
duymadı ...

Peki şimdi kim yazabilir bitmiş bir sesi yeniden
söyleyin neyle değiştirebiliriz mevsimlerinin yerini?
ve hangimiz çıkartabilir
çiçeklere boyun eğdiren o şeyi ömrümüzden?

Ah bu üzgünlük yine
kilitleyeceğim en nihayetinde cümlelerimi bir sessizliğe 
hadi n'olur başka şeyler düşünelim
lütfen başka şeyler ...


Mesela "sevgili ilk cümle" diyerek başlasak bir mektuba
yahut hep beraber gitseydik 
kağıttan katlayıp yaptığımız bembeyaz bir uçakla aya

yada bir umarsız rüzgar gibi süzülseydik bir gün bir tepeden…

Sahi söylemiş miydim düşlerimde bir su çiçeğini yaşatıyorum ben
düşlerimde bir su çiçeğini, yaşatıyorum!
Gerçeğimde göllerim
nehirlerim
ve ömrüm
kahrından kururken

Yok olmuyor, çaresiz bu bahsi burada keseceğim
çünkü ağzım bir lekeye dönüyor ne söylesem 
çünkü dudaklarım bulamıyor yerini mutlu sözlerin
belki de yara bende değil
belki ben bir yaranın içerisindeyim

belki zehrin külü de zehir
korkarım bir günü daha kendimi üzerek bitireceğim!


Yağmuru ayakta karşılayan ağaçlar gibi, demek geçti içimden
yağmur altında ağaçlar 
gibi
değil mi, dedim kendime
değil mi ?

kök vermiş gövdemiz yalnızlıklara
ruhumuzsa ölü çiçekler, sunduğumuz kısacık mutlu anlara
ki aşk bir kaldırımda bulut parçası şimdi
ve gizleyecek değilim elbette
saçakları en çok yağmur kokan bu şehirde 
hayatın 
zamanın
ve bir yolun hep en yanlış yerinde
ve hanidir bomboş duran bir dükkanın kirli camında
unutulmuş eski bir ilanım ben
terkedilmiş bir dükkan camında
unutulan
eski bir ilan..
ne anlamıma dair bir fikrim
ne imlamda bir payım
yoktur!

Rengi solmuş bir kağıtta
durur öyle yazılmışlığım

“yağacak hiçbir şeyi kalmayanların göz kuruluğuna çare bulunur”

bir gün yırtılırken, gülümseyeceğim!

Not : http://biraznefes.blogspot.com.tr/2014/02/ciceklere-boyun-egdiren-sey_14.html
Çok beğenince, eklemeden duramadım..

9 Şub 2014

İç Nefes / Haydar Ergülen


o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!


aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin
o bir dile sığınmıştı, sözü içinde
yolu yoluma çıkmıştı, çölü içinde
ben eski kalmıştım, senin içinde
oysa kaç çocuğun yerine övmüştüm seni!


düşü geçtik, kendine bakabilirsin
o bir bende kırılmıştı, hayli içimde
ıssız otağ kurulmuştu, canım içinde
oysa kaç bahçe yerine açmıştım seni!


kimi geçtik, kimseye sorabilirsin