30 Ağu 2010

kaçış..



Baktılar ki; hiçbir yere varıyor sordukları adres
Vazgeçtiler.

Sen;
kapı arasına dayayıp, bakışlarını zorladın.
Sonuna dek açılırken, kollar
Ben zarfını yırtıp attım!

28 Ağu 2010

denizde akşam..




Gecem de
denizin siyah dalgaları üzerinde, parlayan mehtap
Işıklarından yol yapıp
Sunma!

Özlediğim efkâr mı sandın?

**
Fısıldardım, kulağına vakit dünken..
Söz, onunla tamamlanmaz mıydı?

Çıkıp yollarına, sen derdim
Benle başlayan hikayelerin, vardığı son durak
Sen!

**
Baharın ilk günü..
Sesim yetişmedi –sandım- ardından
Susmuşum , yanıldım.

**
Dalıp dalıp gidiyorsa gözlerim
Sularına
Ağırlığını al, bakışlarımın
Aksin
Aksın birkaç damlayla
Silerken elimin tersiyle

Yüreğimden havalansın kuşlar
Çığlık çığlığa!

**
Eylül, kapımda
Gülüyorum da
Yaşıyorum da
Severim de, eylül’ü sevdiğim kadar!
Özlemin en tenhamda, alev alev yanar
Unuttuğun kadar, unutulmasan da!

Hasret; keskin dişlerini geçirip etime
parçalarken ufak ufak

Duymasan, bilmesen ne değişir?

**
Gecem de parlayan mehtap
Işıklarından yol yapıp, sunarken
Özlediğim efkâr mı sandın?

Kelimeler hayat olurken
Şiir acı çeker
İçim diner!


ncesaz Denizde Aksam.mp3

22 Ağu 2010

Birhan Keskin..




geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden,
ama nereye geçersin benden ben bilemem.

dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,
dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da.

dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal,
şu ağaçlar gibi kederli.

açıldım, kapandım, açıldım, kapandım, gördüm
gelenler kadar gidenleri de,
hani sabrın sonu, hani gamlı eşek, pervasız nar nerde,
hani bahçe?

biri gelse.. biri görse.. biri gelmişti.. açmıştı.. durmuştu..
duruyor hâlâ bende.

kaç zamandır çınlıyor içimde bu boşluk, kim
kıydı, bahçenin şen duluydu, karşımda duran dut?
en çok onunla bakıştımdı, bir kere olsun dilegelsindi,
çok istedimdi.

bana kalsa susardım daha, ama dilimdeki paslı kilit çözülür belki,
sapaya kaçmış cümlem uğuldar, içimin kurtları kıpırdar diye
gıcırdandım takatsız.

gördüm hepsini, gördüm hepsini, sabrın sonunu!
biri gelse, biri görse, şimdi,
rüzgâr sallıyor beni...
Birhan Keskin

19 Ağu 2010

öylesine...




En arka satırdaydı
paragraf başında,
parmak uçlarımda yükselip
bir kaç mânânın üzerinden, gördüm.

“mahur bakışlım, günlerim bir papatya tarlasının içinde yitip gidiyor gibi..
Yolumu izimi kendimi
Zamanı anları ve de seni
birbirine karıştırıp, her defasında
düne uyanıyorum.”

Kınında saklıydı; keskin ve acı
öyle, gözlerden ırak
öyle, rastladığında
kazınan tenine..

“yitip gidiyor muyum heyecanım
yada duruyorum, üzerimden akıp geçiyor
İnsanlar sözler bakışlar şarkılar

fasıla dönerken mırıltılar
birbirine dibinden tokuşturulan iki kadehten
susuz kalanım.”

En arka sıradaydı
Vardığında bakışlarım hizasına
bitmişti..
o anda unutuldu-m-!

10 Ağu 2010

kâbus..




Beyaz bir duvar
Kenarında ince gök mavisi şerit
Kapısında g-e-rilerinden kalma gölge.
İçeriye değil, dışına atıyorsun kendini küçük bir adımla.

Gölge
tutunup eteğinin ucuna, ağırlığını asıyor, bedenine..
görmemezlikten gelinebilir belki, bilmemekten!

Takılıp, bir hanımeli kokusunun peşine
Saçlarını, kendini savuruyorsun
daracık, minik parke taşlı arka sokakların neşesine..

Ölçüsüz uzun kolları var, yakanda
Anılarından sararken, bugüne yetişiyor!

vardığında, büyüklüğü yüreğinde ki denize
üzerindekileri sıyırıyorsun,
tapınır gibi; tenin güneşe!

Geride mi kalıyor varlığı?

Ayak parmaklarından
diz kapağına, beline, omuzuna..
Omuzundan. ağız boşluğuna
içine
nefesine

emerken dudaklarından
nefesinde hayat bulurken, yeniden
boğulmamak için, çırpınan
sen!

8 Ağu 2010

ifşa..




Gözlerinden düşüyor , gizlediklerin
Parmak uçlarıyla dokunup
Orada diyorlar, acımasızca

-Görüyorum.

Çözmek ve dile getirmek
En derin sırlara ulaşmakla eş değildi ki, sen için.

Yudum yudum içerken acını
sanki, anason etkisinde dudağın kenarındaki, bilmiş tebessüm
Gülerken ifşa edenin!

içinde ağırlaşıyor, zaman..

Önce kalbin
Bakışların
Ellerin
Uzaklaşıyor, teninden
Minik toz zerreleri gibi parça parça savruluyorlar etrafa..
Ne sana aitler, ne bir başkasına.

Süzülüp, gözlerinden düşünlere ekleniyorlar
Bir
İki
Üç
Katlana katlana hüzün!

-ne diyorduk?

-sıkı sıkı sarılsam, kelimelere
çıplak kaldığında üşürken, ruhum!

6 Ağu 2010

mahcup..



Işıl ışıl ve güleç
Memleketinle eş,

sesin.

Hizasında durup
bir solukta sunarken;

bağını, bahçeni, sofranı, kendini
karşındakine..

yabansa sesim, senden değil
benden utanır,

kısılır!

Basit..

Neden ağladığımı, bilmiyorsanız
ne zaman güleceğimi, anlayabilir misiniz?

Böyle ise; aradaki denge-miz-
Gayet, basit!

1 Ağu 2010

Di Caprio / Başlangıç..



Biraz matrix, biraz avatar denebilir belki de..Ama muhteşemdi. Soluk soluğa, düşündürmeye zorlayıcı, anlamaya itici, bir saniyesini kaçırmadan, sonraki adımın telaşında kendinizi bulduğunuz. Konu rüyaların içinde yaşanan gerçekler olunca, gerçeklerin içinde beliren düşler, bunların ekrandan bize yansıltılması da, muhteşemdi..Birden binaların içine dolan sular, patlayan, çöken yollar vs.vs. (çokta detay vermemeli, yeni izlenmeye başlamışken)





Di Caprio ve diğer tüm oyuncular etkileyiciydi. Salonda derin bir sessizlik, kıpırtısızlık hakimdi :)


Uyanmalarını sağlamak için dinledikleri müzik Edith Piaf'ın şarkısıydı. Neden özellikle o şarkı diye düşündürdü, doğrusu..


Akılda kaldıkları ile 2 film..


TUTULMA
İlk iki filmi ve kitaplarını okumayanların, anlaması, sevmesi oldukça zor bir filmdi :) Jesper'in insanların hislerini kontrol etme , Edward'ın düşünceleri okuma yeteneğini herkes biliyormuş gibi, üzerinde konuşmadan, izleyene aktarmaları gibi...Hatta, Edward'ın bir tek Bella'nın düşüncelerini okuyamadığı da, eklenmeli.
En çok merak ettiğim Kurt Adamları'n dönüşümüydü ve etkileyiciydi..Kitapta çokça bahsedilen yüz güzelliği, Edward haricinde tüm vampirlerde fazlası ile vardı. Yeni vampirlerden oluşan grubun saldırısı, çokta dehşet, korku yaratıcı gibi aksettirilmemiş olsa da, dövüşme sahneleri, özellikle victoria'yı kovaladıkları bölümler, etkileyiciydi. Filmden çıkar çıkmaz, yazmayınca içimde kalanlar, oldukça azalmış. Hele ki, di caprio'nun filminin etkisindeyken :)

SİHİRBAZ'IN ÇIRAĞI

Filmlerin vazgeçilmez büyücüsü, Merlin..Üç yardımcısından, ikisi birbirlerini sevince, diğeri de o bayanı sevince, o onu değilde, diğerini sevdiği için, kısaca istediği olamayınca, herkese sırt çevirip, kötülüğe döndüğünde :) film başlıyor. Nicholas Cage'i her daim seven biri olarak, izlemeliydim bu filmi. Yaşlanmış biraz, hele ki birlikte oynadığı acemi delikanlının yanında, daha bir yaşlıydı. Niye, yardımcı bir rol olsa dahi, karizmatik bir kişi seçmezler, merak ettim doğrusu? Eğlenceli, sihirli, aksiyonlu, orta ölçek bir filmdi kısaca..

Konser - Funda Arar



Yer: Kuruçeşme Arena
Sıcak bir Temmuz gecesi..Mel&Vili, öncesinde tiramisu+çay, kumpir+çay eşliğinde dedikodu, ardından Beşiktaş'tan Kuruçeşme Arena'ya kadar ahenkli bir yürüyüşle varış :)
Güçlü bir ses Funda Arar. Detone olmayan, kuvvetli ve etkili bir ses. Bu konseri 70-80'li yıllara ait bir nostolji konseriydi. İlk bölümde, 70'li yıllar çok çok keyifliydi. 80'ler biraz daha ağır, damardan şarkılarla hüzünlendirdi..
Livaneli'den Karlı Kayın şarkısını söylemesi, bizim için gerçek bir nostalji oldu. Yine böyle bir temmuz akşamında, 95 yılında bir tatil köyünün barında, iki kafadar uzatılan mikrofona bu şarkıyı söylemiştik. 15 yılın ardından, önce karlı kayın..ardından, çok sevdiğimiz "yapma dedim, yaptın gönül" süperdi..
Güldük, dinledik, söyledik, hüzünlendik, yine güldük :)
küçük not: güzel bir fotoğraf çekmişim, eklemesem olmazdı..