Hızlı adımlarla yürüyordum, çok geç kalmıştım. Yetişmem gereken, halletmem gereken bir sürü ayrıntı vardı..ve vaktim yoktu.
- Seherrr
Adımı duymaktan mı, o’ nun sesinden mi irkildim bilemedim.
- Ali!
- Hayal mi görüyorum dedim, arkama döndüğümde. Ne zaman geldin? Neden hiç aramadın? Mehmet’te geldi mi?
- Yok..ben tek geldim. O İzmir’de, işleri için yani. Ben de…gözlerim dudaklarına takıldı. Dudağımın kenarından öper misin? Usulca..yine yine.
**
Sıska, çelimsiz bir çocuktum. İri kara kara gözlerim, karşımdakine merakla bakarken daha bir çirkinleştirirdi beni. Hep böyle düşündüğüm için, gözlerimi kaçırırdım konuşurken.
Ee bende mahallenin tüm çocukları gibi, gün, geceye dönene kadar sokaktaydım. Her evde ki iki çocuğun, her sokakta ki sonsuz çocuk çığlıklarına dönüştüğü günlerdi. İlk ne zaman görmüştüm onu, nasıl fark etmiştim bilmiyorum. Bizlerin aksine Alamancı (öyle denirdi) çocuğu olmasına yakışan bir düzgünlük vardı, giyiminde. Gök mavisi pantolonlar giyerdi, üzerine beyazın içinden yine o gök mavisinin geçtiği, penye tişörtler. Onu sokağın başında görmek, yanımdan geçerken o saniyelik bakışları yeterdi, kalbimin güm güm atışlarının hızlanmasına.
- Yakar top oynayalım, Gülseren.
- Oynayalım, sakızı hızlı hızlı çiğnerken.
- Ama az kişiyiz?
- Ahmet’lerde oynar, iki grup oluruz.
Bizim sokağın çocuğu değildi, o. Tanıdığı biri varmış, onun yanında heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyordu, biz konuşurken. Saçları düzeltmek, göz süzmek..nedir bilmezdim ki!
- Oynarım bende..Seher’de, bizden olsun…dedi Ali. Seher, bizden olsun, bizimle olsun, benimle, benle…o gece uykuya dalamadım.
**
Okulun kantin kapısında bekliyorum, Ayla’yı. Birimiz olmadan, diğeri hiçbir halt yapmıyor. Yapışık kardeşlerden beteriz. Konuşmadan da çok güzel anlaşabiliyoruz. O kadar kankiyiz.
Lise 2’de olduğumuz için, büyüdüm artık diyerek, belime kadar inen saçlarımı ördürmüyorum anneme. Yukarıda sıkıca toplayıp at kuyruğu yapıyorum, gözlerimin üst ve alt kısmına, çok hafif siyah kalem çekiyorum, öğretmenler bile anlamıyor. Sürmeli diyorlar, ardımdan. Hoşuma gidiyor. Ayla ile aslında dış görünüş olarak hiç uyuşmuyoruz. Kumral-sarı arası saçları, deli bakan kahverengi gözleri var.
Soluk soluğa geliyor..
- Seher, pasajda bir ayakkabı gördüm. Çok güzeldi kızım. Bir de seninkini gördüm
- Sırıtıp durma yaaaa, nerdeydi ? hadi geçelim önünden.
Artık, başka bir semtte otursa da..lise’de aynı okuldayız. Dil tercihimiz aynı olmadığı için, aynı sınıfta, aynı koridorda bile değiliz. Ama ne fark eder? Okula girişte, bazen kantinte görüyorum. Lacivert ceketli, gri pantolonlu, mavi gömlekli daha bi yakışıklı da, yok ki şu okulda..
Duvara yaslanmış, kızlı-erkekli bir grubun içinde. Direk ona bakıyorum, tek ona. Fark ediyor beni, gülüyor.
- bana güldü, güldü Aylaaaa.
- Kızım heyecan yapma, bıktım senin şu Ali’nden..
Başını yavaşça kaldırıp, gözlerime baktı. Beni görünce, güldü bana, güldü.
O gece tek uyku yalandı, bana.
.
3 yorum:
Bildik bir öykü böyle hissettirilebilirdi ancak...
Kah sokaktaki çocuk oldum kah okuldaki genç...
Ne kadar bildik, ne kadar yalın, ne kadar hep aynı...
içimizden bir yerden bahsetmişsin hepimizden...
Yorum Gönder