30 Mar 2009

anla..

Bir
affetti isen, sevgindir.

İki
affetti isen, sabrındır.

Üç
affetti isen, tereddütündür.

Dört
affedersen, salaklığındır!

25 Mar 2009

Kavga'm (kendimle)




İlk darbeyi ellerin alıyor,
Refleksle yüzünü korumak için kapatırken.
Bir-iki haykırış takılıyor parmaklarının arasına..
Sıyırıp atarken onları
Ardı arkasına
Peşpeşe
Korunmasız yüzüne çarpıyor, kelimeler.

İkinci darbe
Gözüne kaçıyor, öfkeli bir “neden”
Kırpıştırsan da
Çıkaramıyorsun..
Ağlıyorsun da evet, cevabını veremeden.

Üçüncü darbe

Bekliyordun elbette..

Kırmızılar içinde
Özenle katlanmış/kanatılmış ak kağıda yayılan
Kalemin ucundan damlayan,
Satırlar.

Her bir kelimeye değerken
Gözlerin
İçinde büyürken, anlamları

Son darbe
Sen oluyorsun.

Yırtıp atarken, yaşamından
O şiiri…





24 Mar 2009

Yaza dair..



"Bir el dürtüyordu omuzumdan."

Dalgalar değiyordu ayaklarıma
Ben kıyısında yürürken
Denizle-kumsalın birleştiği o sınırda..
Güneş
Yavaş yavaş batıyordu.

Her zaman
en sevdiğim anıydı bu
Denizin
Güneşin
Kumsalın.

Tam bu an da,
Mavi suyun içine bırakmak kendini

Tuzlu su kaldırırken bedenini
Kıpırtısız
Öyle huzurlu
Yüzmek, usul usul..

Sahile varırken
Tenim de güneş yanığı..
Yüzümde tebessüm..
Elimde elin.

Döndüm yüzümü, sana.
Sarıyordu kolların beni
Sarıyordu nefesin..

Ve bir el dürtüyordu ısrarla omuzumdan,
Bu kış günü
Uyanmam için
Göz kapaklarıma inat !

22 Mar 2009

Bil..

Denizin mi ?

Hayır.

Asıl korkuncu
İnsanda !

İçine çekip-boğan
O kocaman dalga…

19 Mar 2009

Bildik Bir Öykü / SON..



Garip bir sakinlik içinde karşılıklı oturup, çorbalarımızı içiyoruz. İçimdeki karmaşıklığı anlamadığını ümid ediyorum. Ve hiçbir şey olmamış tavrı, daha çok karıştırıyor içimi..Özel bir akşam olmamasını sağlamak için, tenha da seçtiği masa da oturmak istemeyerek, daha gürültülü bir masaya geçiyorum.

- Değişmişsin, ama müthis bir değişim bu Seher..büyüleyici.
- Sen değişmemişsin Ali. Bıraktığım yaştasın sanki! Belki biraz kilo almışsın, o kadar.

Konuşmak yerine, dinlemek, neden? niçin? sorularımın cevaplarını, sormadan almak istiyorum. Dün vedalaşıp ayrılmışız da, bugün karnımız acıkmış hadi “hadi yemek” yiyelim bari havası içindeyiz. Masanın altından ayağına tekme atma isteği var içimde. Niye öfkelendiğimi de anlamamakla beraber…

- Neden İzmir’desin? artık, konuya giriş yapalım!!

Belki “senin için” der..Der mi? Ne demeliyim o zaman, bu söz etkiler mi beni? Hâlâ bunu mu bekliyorum ben? Ben düşüncelere dalmışken “Mehmet” dediğini fark ediyorum..

- Pardon “Mehmet” ?? Dalmışım birden, anlayamadım.
- Bizim şirketin genel müdürü dedim..İzmir’de bir firma ile bağlantı kurduk, görüşmeler için gidilmesi gerekiyor diye dosyalarla geldi yanıma. Baktım, Mehmet sahibi. Aradım, çok beklemeden de geldim işte yanına.

- Ne güzel bir tesadüf…(Mehmet’te İzmir’de demek ki )iç ses..
- Güzel oldu gerçekten de..Bir akşam yemekli, içkili bir yerde hafif gevşemişken..eski günlerden konu açıldı. Seher, dedik tabii ki, seni andık.
- (beni öylesi bir anda hatırlamış!) iç ses..
- Konuşmak isterdim, onunla her şeyi..diyince. Telefonunu verebilirim istersen,dedi.
- Benim ev telefonumu ondan mı aldın?
- Evet. Ben..ben kızacağını hiç düşünmemiştim!
- Kızmak değil, burada yaşadığımı bildiğini bile düşünmedim ben.
- Aaa, siz görüşmüyor musunuz? Ben sandım ki..
- Tabii ki, hayır. En son mezuniyet balosunda gördüm onu da, diğer herkes gibi.

- Bana seninle ilgili her şeyi anlattı. Yaşadığın semti, işini, evini paylaştığın arkadaşlarını..bunları bildiği için..ben sandım ki, siz ikiniz, görüşüyorsunuz.

Bu kadar yakınımda, çevremde…her zaman benimle aslında.

- Seher, dinliyor musun beni? Ben o günleri hiç unutmadım, seni. Bu kadar zaman sonra, ikimiz için bir şans olabilir mi?
- Bana Mehmet’in numarasını verir misin Ali? Aynı anda çantama uzanıp, cep telefonumu aramaya başlıyorum..donuk bakışlarını fark etmiyor değilim, ama umurumda değil. Telefonun rehber kısmını açıp, “hadi, söyle” bakışıyla yüzüne çeviriyorum gözlerimi. Belki anlıyor, belki neyse ne işte..

**

Restoranın giriş kısmında acele çeviriyorum numarayı.
- Alo..
- Mehmet !
- Benim..siz ?
- Mehmet benim..
- Seher…Seher, sen, siz.... Ali ile birlikte değil misin bu akşam?
- Evet, şu an masa da görebiliyorum onu. Garsonun getirdiği tatlıyı yemeye başlasam mı? Yoksa beklesem mi? Diye düşünüyor sanırım.

Kıkır kıkır gülüşünü duyuyorum…
- Oradan hiçbir yere ayrılma..kıpırdama hatta. Telefonu kapatma, geliyorum. Sokağa çıktım, arabanın yanındayım şimdi…beni bekle, sana geliyorum!

**

Bir denklem var belki, seven ve sevilen.

Seher seven = Ali sevilendi…Uzun uzunca bir dönem. Başka bir denklemde vardı, aslında, gözden kaçan.

Seher hep sevilen = Mehmet her daim seven. Sevgi, bile hak edenin olmalı!




Alpay - Ayrilik rüzgari - Alpay - Lastmp3.net

17 Mar 2009

Bildik Bir Öykü ( bir türlü son diyemediğim :P )

Füsun üç kişilik koltuğa yayılıyor, bizde Oya ile iki kişilik koltukta yan yanayız. Buda heykelleri gibi bacaklarımı topladım, elimde bir nescafe fincanı var. Bir kurtarıcı olarak. Eller nereye konacağını bilmediğinde, bir bardağın sapı, gözler kaçırılmak istendiğinde üzerindeki yazılardan yada şekillerden..yada bir duraksama ile bir küçük yudum içmekten daha güzel bir kaçış var mı ki? Ve bu akşam çok ihtiyacım var, saklanmaya.

- Bir eylül günü de evlendiler işte..olağan sesimle bitiriyorum yaşananları
- Ben olsam o düğüne gider ikisine ağzıma geleni söylerdim diyor Oya.
- Gerek yoktu ki.. Anlamsız bakıyorlar.
- Biz Ali ile yan yana gelipte hiç içimizdekini, dışımızda olanları paylaşmadık ki. Sabun köpüğü gibi sönüp gitmeye hazırdık zaten. Yada tv ekranında seyredilen/beğenilen bir oyuncu gibiydik (gülümsüyorum burada, çünkü haklıyım) ete kemiğe bürünmemiş..Hem takdir-i ilahi intikamımı aldı benim.

- Nasıl diye atlıyorlar ikisi birden.
- Balayı dönüşünde, bir kaza olmuşşş ...yüzlerinde ki tuhaf bakışı farkedince devam edemiyorum başladığım cümleye..yaw tamam Türk filmi çeviriyor olsaydık, böyle olurdu kabul.

Sırtıma inen yastık darbeleri ile doğruyu anlatıyorum.

- 6 ay dolmadan, boşandılar. Kötüsün diyin, ne derseniz diyin ama..içimin yağları eridi mutlu olmadıklarını öğrenince..

Füsun, dilimlenmiş brownie’leri (ıslak kek aslı) bize uzatırken soruyor, ne diyeceğimi bilmediğim soruyu ;

- ne olucak şimdi? Arayacak mısın onu?
- inan bilmiyorum..aslında, bana nasıl ulaştığını merak etmiyor değilim.

Oya - Annenden almıştır telefonunu
Ben - yok…annem onunla konuşmaz bile.
Füsun - belki, eski ortak arkadaşlarınızdan biri vermiştir, Seher

- yaa ben, o olaylar olunca, hiç kimse ile konuşmadım. Hani “aa çok üzüldük” “vay nasıl olur” gibi..cümleleri duymak bile istemedim. Bir süre sonra da, haklı olarak uzaklaştılar benden, sonra yaşam telaşı..koptuk.

**

Koridorda ki, büyük aynanın önünde son kez bakıyorum kendime. Artık, omuz hizasında olan siyah saçlarımın bir-iki tutamını, omuzumdan öne doğru çekiyorum.
Değiştiğimi, artık büyüdüğümü anlasın diye, o çocuksu ifademi silme çabasındayım aslında. Siyah klasik bir pantolon seçtim, üzerine beyaz dik yaka, iş ciddiyeti havasında bir gömlek. Beyaz uzun-sallanır küpelerim, hafif bir makyaj ve kırmızı bir ruj. Topuklu siyah ayakkabılarımı da giydim mi tamamdır.
Çok mu ciddi oldum şimdi de?

Kahverengi diz altı elbisemi mi giyseydim?
“Aman beee Seher, çok mu önemli sanki..hadi yürü git şu restorana “ diyor iç sesim..kabulleniyorum.

.

zayıf'lık..



"Susmayı seven olamadım."

En susmam gerektiği anda bile,
kaçıverdi dudaklarımın
ve
parmak uçlarımın arasından kelimeler.

Sessizlikte

En olmadık anda
Patlamaya hazır kahkahalar gibi
Sözlerim.


Bir duruşsa sergilenen
yaşama karşı

En zayıf halkayım
Atın beni, dışınıza!

.

BloXoo-Destek'in İsteği Üzerine..

"Merhabalar,Blogunuzun sizin olduğunu anlayabilmemiz adına, lütfen blogunuzda bir yazı yayınlayınız. Emin olunca, sahiplenmeyi kaldırıp, sizin üzerinize alabiliriz. BloXoo" demişsiniz.

BU BLOG BENİM !

Vildan..

14 Mar 2009

geçerken zaman..



Zaman olur
dünya değişir
insanlar değişir
bu düzen değişir

anlamazsın..

Irmakta akan su durulur
Rüzgarla savrulan yaprar sararır

gün ortasında, güneş kararır
gece olur

göremezsin..

Söz söyleyen dilin değişir
yüreğindeki ateş değişir
sen değişirsin.

bilemezsin..

.

Seçim..

Ait olmadığın yerlerde yürüyor olman.
Sen dışında, başka hiç kimseye zarar vermez!

11 Mar 2009

en baştan..




İskambil kağıtlarından kuleler yapar gibiydik
dikkatli hareketlerle
önce ücgen
üzerine yatık bir maça üçlüsü
yanına bir sinek dörtlüsü üçgen daha..
sabırla
özenerek.

Bazen tek bir soluğum,
savuran nedensiz öfkem
içimi kemiren kıskançlığım
anlamanı bilmediğim sorularım.

Olan ben kısaca..

acımadan
yıkardım tüm çaba (mı) nı

sen çok masum muydun?
değil elbette..

yine de,
dönüp yerime oturtan bir güç var (dı) ki,
küçükseme onu!

çömelir baştan başlarım,
içim nedenli sızlayarak,
sakınarak..

Valenin yanına, bir kupa kız..

.

8 Mar 2009

istek..



Öyle usulca
bir deli kıyamet..

bahar sabahının ılıklığına sızan,
güneş ,
gözünü alırken, ışıltısıyla..

uyku mahmurluğundan
o sonra ki
rehavetin sıcağına,
bırakırken bedenini..

uysal
dingin

huzur kaplarken içini,

o anda

sev beni...

6 Mar 2009

vs.vs.



Gece..

Tek bir yıldız yok, parlayan
Ay, hüznün bulutları ile sarmalanmış
Benimse, tüyden hafif dokunuşlarım yok.
Pamuklara sarıp sarmaladım, rüyalarımı
çok
en çok, derin bir özlem sızısı
bu saatte..

*

sana dairler
yüreğimin yüzeylerinde
bu akşam..
bana dairler çoktan yitik.

*

Çektiğim acıların demindeyim bu akşam
Pişman desem değilim
Bir harmanım bu akşam*

*
Demledim,
İki bardaklık çayımı..
Gözlerinde ki gülüş, efkarım.
En keyif alınası acı bu.
Yudum yudum içtikçe, aksın içime zehiri
Sitemim yok.

*

Kın olmuş susuyorum
Bir tek sırdaşım yok*

*
Sesimi işit (m) iyormusun?
İkimizden biri, diğerini duymuyor
Hangimizin duymadığının ne önemi var.

Boşlukta çırpınıyor, cümleler.
Anahtar deliğinin arkasıyla şişirilen balon onlar..

Bir köşede
belki ellerinde
köpüklerini de (g) iz yaparak, sönüyorlar.
Benimse, hiçbir telaşım yok.

*
Her gecenin sabahı
Her kışın bir baharı
Her şeyin bir zamanı*

*
Azar azar ama
Çoğalarak büyüyorum içinde..

Lacivert gökyüzüne baktığında
tektir gördüğün en parlak yıldız,
sonra diğeri
sonra diğeri..
Ve sonsuz.

İçimdesin
İçindeyim.

Bunun dermanı yok..

.

* Fikret Kızılok'un o güzelim şarkısı..

3 Mar 2009

Boğazımda ki..



Çetin bir cevizdi, kıramadım.

Küçültemedim, içimde..

Anlamsızlaşırken,
balık kılçığının ucu idi,
battı.

Hani “yenilir yutulur şey değil” dediklerinden

Tek hamle de, yuttum.

Aslı şuydu ki;
seni yine kıramadım.

Yutmadığımı, anlamadın!

Soluk borumda takılı..

Az çok tanırsın beni
Bir-iki güne kalmaz, kusarım..

2 Mar 2009

sayıkla -ma-





“ Yıl olmadı mı henüz
Kaplumbağa adımında
Yüzündeki bu yeni
dalgacı edayla, geçerken zaman.

Ay’da mı değil?

Gün öyle mi? ”

zora dönüşüyor o’nsuz yaşa-ma-dıkların.

İllet bir öksürük varsa teninin içinde..
Kurtulamazsın ki, bir anda.

nefesinin
soluğunun
bedeninin
düşüncelerinin
ahhh anla işte
beyninin içinde iken!

Şimdi susma,
Koy teşhisini..

Yıl olmadı
Ay da
Gün..
Sayabileceğin birkaç gün.

Pazar’ın ardı pazartesi
cuma’nın öncesi Perşembe

hâlâ öksürüyorsun.
“seviyorum”

Zor muydu bu kadar
tek kelimeyi fısıldamak
hâlâ seviyorsun.

Koy şimdi başını yastığa.

Varsın yaşansın
uzanamadığın
aralık kalan o ikinizin dışındaki mesefade,
başka bir zaman.

Nisan’ın ılık nefesi Mayıs
Eylül’ün serinlettiği Ağustos

Duyabiliyorsan sesimi
sadece ateş sayıklamaları bunlar,
geçecek..

fısıldıyorum kulağına
tek sen, dinle..

aşkın kızıl ateşi
saçının her bir telinden
parmak uçlarına kadar
yakacak tenini.

kalan kül, sen olana kadar.
kalan sen, kül olana kadar.
.