4 May 2010

yani..


sarılıp sarmalanmış tümceler bütünüydük
Issız sokakların mazgallarından yükselirdi seslerimiz
o zamanlar.. yani daha çok yıldızımız varken gökte

yani sabah kahvelerinin tadı daha bir yapışırken üst damağa
o zamanlar işte, kara kuru mutluluklarımız vardı..

yılını hatırlamıyorum..
sanırım kuzeyden eserdi rüzgarlar o zaman da..
dolaylı tümleçlerden geçip, yüklemlere saldırdığımızda
yeldeğirmenlerine diz çöktüdüğümüzde yani..
yani elimizde mızrak sandığımız garip nesnelerle,
kendimizi bile korumaktan acizken,
yani dünyayı kurtarmak için,
yani anlamak için diğerlerini,
cesaretimizden gayrı bir şeyimiz yokken
beslenme çantalarımızda umutlarımız vardı..

hatırlamak güç şimdi
yüzümüze bir ayna tutulup
bu sensin denmeden önce.
kendimizi anlamadan, bilmeden saf ve edilgenken
henüz soru işaretlerinden ünlemlere geçemediğimizde yani
Yani başımızı hala kuma gömme lüksümüz varken
ve meziyet sanarken bunu
çayımıza katık diye attığımız gülüşlerimizle
ikindilerimizi karşılarken
yani hâlâ batmaya hazırlanan doğmuş bir güneşimiz varken
yani yalnızca kendi çevremizde dönerken dünya
sokak satıcılarından elma şekeri alınabiliyorken yani
dudaklarımızın arasından kin ve kan çıkmazken
süslü hatıra defterlerimizden göğe yükselirdi dostluklarımız

çiy düştüğünde yüreklerimize bir sabah
bir önlük geçirildiğimizde üzerimize
ve saçlarımız itina ile tarandığında bir yandan diğer yana
televizyonlarda nefreti, gazetelerde şiddeti
bacak aramızda şehveti tattığımızda
önce küçük sonra büyük kağıt parçalarının peşinde koşmaya başladığımızda yani
yani elimize kitaplar verilip okulların,
cebimizdekiler alınıp işin yolunu tutmadan
yani henüz gelişmemiş göğsümüz
sıkışıp ezmeden yüreğimizi
henüz arifesindeyken ayakta kalma savaşının
korkmuş gözlerimiz, dilsiz sözlerimiz oldu

şimdi o gözler dönüp bakamaz ki geriye
geride kalanların hızla yok olduğu
hafızaların silinip tüketildiği zamanlar bunlar
belki yeniden canlanmasın diye defterleriyle yakıldı tüm hatıralar
yani şimdi kalakalmışlık zamanı
yani şimdi komşu bahçenin erik ağaçlarında sevdiğimiz hayat ve aşkın
aslan kafeslerinde düşmanımız diye karşımıza konduğu zamanlar
yani bir yaratıcının sevilmekten çok korkulup reddedilmesi gerektiği zamanlar
yani artık cebimizin dolgun, tenimizin solgun olduğu anlar bunlar

yani şimdi yüreklerimiz ve ruhumuz bedenimiz içinde hapis
ve şimdi kağıt parçalarına ve küçük kartlarda resmimiz
yani verdikçe çoğaldı yüzümüze tutulan aynalar
yani şimdi biz, çok çok fakiriz!..
Not: Tekrar tekrar, severek okuduğum satırlar ve paylaşma izini için, teşekkürlerimle :)

2 yorum:

Emre Küçükoğlu dedi ki...

gerçekten güzeldi...

teşekkürler sana da :)

beenmaya dedi ki...

artık o kadar çok ve eskisi gibi değil değil mi yıldızlar...

yazana da paylaşana da teşekkürler...