16 Ağu 2009

Lal Kitap / Nur YAZGAN


Kadın bedeni başlı başına bir elbiseydi. Şekilden şekle giren, her zaman içinde taşıdığı ruhtan önce fark edilen, taşınması zor bir elbise. Şık olmaya çalışmak, süslenmek, bakımlı olmak elbise üzerine elbise giymeye benziyordu bu yüzden. Münevver’in günlüğünü okuduktan sonra döpiyese olan tutkusunu da kaybetmişti Zeliha. Aşağı mahalledeki şık kadınların hiç üzülmediklerini, hiç yıpranmadıklarını sanıyordu o zamana kadar. Münevver’in acı içinde tükenen hayatının kendi hayatından çok da farklı olmadığını, peri taşıyan her kadının aynı yazgıyı paylaştığını düşünüyordu şimdi.

Böyle bir hayat yaşamak için ilhamın hışmına uğramaya gerek kalmıyordu hatta. Mahallesindeki kadınlar da neredeyse perili gibi yaşıyorlardı. Kocalarına, çocuklarına ilham veriyorlar; verdiklerinin karşılığında saçları ağarıyor, gözlerine yorgun bakışlar çöküyordu. Hayatın içinde adları yoktu buna rağmen.

Erkeklere aitti hayat, kadınlar sessizce bu hayata yön verir, korur, kollar, toparlardı her zaman. Yaşamak için gerekli olan her şey onların elinden çıkar, göze hoş gelen küçük ayrıntıları onlar fark ederlerdi. Yine de hayatta kapladıkları yer bir hayaletin kütlesi kadardı. Erkeklerin arasına karışıp onlar gibi çalışsalar bile değişmiyordu bu. Hayat, kadınların ulaşamayacağı bir yerdeydi; kendilerine evlerin içinde başka hayatlar kuruyorlardı bu yüzden.

Ve nasıl oluyorsa bu küçücük evlere sığıyordu yaşamaya aç yürekleri. Sessiz bir kabullenişti bu. Kendini inkâr eden, isyanı lanetleyen, evlerin içindeki hücreleri daha da küçülten kabulleniş. Esin perisinin seçtiği kadınlardan farklıydılar bu yüzden. Dilsizleşmek için başka bir varlığa ihtiyaç duymuyorlar, sessizce hayatın içinden geçip gitmeyi kabulleniyorlardı. Lal Zeliha’dan daha sessizlerdi; yüreklerine söyleyecek sözleri bile kalmamıştı çünkü.

Lal Kitap / Nur YAZGAN (2007 Duygu Asena Roman Ödülü)

Hiç yorum yok: