Uzun bir zaman sonra, ilk kez onu görmek için yanına gittiğimde..yarı karanlık, yarı aydınlık, belki de tam ifade ile loş bir oda da, kapısı kapalı, divanın üzerinde uzanmıştı.
Oda değişmemişti, pencereler, divan, mutfak tezgahı ve köşede duran maşınga..
O da değişmemişti aslında. Belki bir tek gözleri..
Yıllarını paylaştığı kişiyi, çok kısa bir süre önce kaybetmişti. Kaybetmek...İstenmeden, istem dışı olduğu için kaybetmek! Bir daha bulma, ümidi olmadan..
Yine de, küçük bir çocuğun sözlerine, kahkalarla gülen bir sesi vardı. Ve, gerçek yanlızlığa, hüzüne bulunan bakışları.
O zor, irili ufaklı taşlarla dolu yolu, narin şehirli terliklerimle yürümeye çalışırken, gördüm onu. Bahçe duvarının ardına koyduğu, sandalyeye oturmuş, uzaklara bakarken. Anımsadığım hep, konuşurken bile gülen sözleriydi. Takılmaları, sataşmaları, tatlı bir sevecenlikle..İriydi, güçlü. Şu an gördüğüm, omuzları düşmüş kişi de o ydu, yine de.
"hoş geldin" dedi gülerek.
bir-iki bildik söz işte, kanıksanan.
Nasılsınıma" karşılık "iyi değilim" i beklemediğim de, doğru. "geçmiş olsun" derken, nasıl da yavan geldi, sesim kulağıma.."sağol" derken, yine de mutluydu, anladım.
Küçük bir yerde, küçük hırslarını, küçük düşlerini, büyük yüreklerinde taşıyan, insanlar hâlâ var.