Kızının küçük yaşta lösemi olduğunu öğrenen, onu hayatta tutabilmek için çırpınan bir anne.
Tüm yaşadıklarına rağmen, yaşama neşe dolu gözlerle bakabilen, olanı, yaşadığını kabullenebilen bir abla.
Varlığı kimi unutulsa da, iç dünyasında yaşadıkları ile parça parça olan ağbi.
Ablasına, kimi kardeş, kimi hasta bakıcı, kimi arkadaş, kimi donör olan ( ki geçmişe döndükleri bir görüntü de, babasının kucağındaki 5-6 yaşlarında iken, ağlayarak bayıltıldığı, iğneler yapıldığı sahne sarstı beni)
Ailesini bir arada tutmaya ve adil olmaya çalışan, evin babası.
Başka bir film izlemek niyetinde idim aslında. Ama, seansa yetişemedim. Kız Kardeşimin Hikayesi'de ne kadar dağıtabilir ki beni, okuduklarım abartıdır düşüncesi ile, başlayalı 5 dk. olan filme biletimi aldım.

Ama ekranda tam anlamı ile yansıtılan, hastalığın tüm zor dönemleri, yaşananlar, duygular koltukta sessizce kalakalmanıza neden oluyor. Belki acıtasyonu fazla düzeyde bulabilirsiniz ama, böyle bir filmde başka türlü aktarılamazdı sanırım. Çıkışta, kan çanağı olmuş gözler ve kocaman bir burukluk bırakıyor içinizde..