Neden sonra uçarken yorulup bilmediği
bir kovuğa sığınan göçmen kuşların tedirginliği içinde hissediyor kendini.
Yaşam, yolunuzun üstündeki geçici sığınaklarla dolu. Biliyor: Bazen yolda fazla
eğleşir, bazen sığınakta fazla kalır insan. Yazgının dikiş yerleri birbirini
tutmaz. Ezberini tazeler gibi yaşamın ona öğrettiklerini düşünüyor; Yaşamda
istek korku hep var olmuş, güvenceyse hiç olmamıştır. Yol üstünde bulduğun boş
bir ev, seni ne kadar saklayabilir? Tedirginlik: İçinin kopmaz parçası; yeniden
yollara, uzaklara çağırıyor. Zamanla ruhundaki bir çok şeyi eksilten yılların
değil gidermek, seyreltmeyi bile başaramadığı o tedirginlik.
***
Şairsin “anlam” denen şeyin insan
hayatı için taşıdığı anlamı herkesten çok senin bilmen gerekir. Hayat boştur!
Herkesin her zaman dediği gibi boş! Onu dolduran anlamdır yalnızca. Bizim ona
verdiğimiz çeşitli anlamlar. Bazıları hayat anlamından boşaldığında, onun
gerçek yüzünü gördüğünü sanır; hayatın görülecek bir yüzü bile yoktur oysa…O
kadar boştur işte hayat, sen bir an önce onu kendi anlamlarınla doldurup
güzelleştirmeye bak! Ömrünü ancak böyle hayat yapabilirsin.”
***
Ortak anılarının, andaçlarının
çoğaldığına karar vererek, kendilerini biraz daha büyümüş hissettiler. Sevginin,
ilginin, inceliklerin, insanı daha çabuk büyüttüğünü kendi kelimeleriyle
düşündüler.
***
Tabiatın öğrencisi olmayanın iyi
bir şair olmayacağına, şair kalamıyacağına inandı hep. Adımları
dalgınlaştığında gene de doğru yolda gitmesini sağlayan içindeki kuzey taşıydı.
Gövdesini yola emanet edip kendi iç âlemine kapandığı böyle anlarda insan,
önceki zamanlardan kalma ulu ağaçlardan acayip düşüncelerin döküldüğünü
sanabilirdi. Ne de olsa kadim inanışlara göre bir ormanda düşüncelerle
yapraklar aynı dalın kardeileri sayılırdı.
Yaprakların ruhu dalgınlaştıran
yeşiline kapılıp, hatırlamak dediğimiz şeyin, geçmişi şimdi için yeniden yaşama
deneyimi olması üzerine ince düşüncelere dalıyor.
***
Kişi zamanla kendini tüketir; ne
artık yeni bir şey öğretebilir kendine ne de benliğine önceden bilmediği yeni
bir şeyle karşılaşabilir sanıyordu. Yanılmıştı. Yanılmalar tükenmiyor, her yaş
dönümü kendine özgü yanılgalarıyla gelerek o güne dek yaşanan deneyimlerin
öğrettiklerine ilişkin kireçleşmiş ezberlerini boşa çıkarabiliyordu.
***
“Boşluk dediğin de bir yoldur
aslında; ama onu görebilmek için yolu bir boşluk olarak görmen gerekir.”
***
Birden bire buraya geldiği içim
bir pişmanlık çöktü üzerine. İnsanların çoğu, daha tanıştığı ilk anda yormuş,
usandırmış oluyorlardı onu. Yüzlerinden, davranışlarından bütün hikayelerini
bir çırpıda okuyor; numaralarını, pozlarını, küçük oyunlarını; kendi
aralarındaki hile, haset ve kıçkançlıklarını anlıyor, hatta bütün bunları
anladıktan sonra kensine sıkılacak zaman bile kalıyordu.
***
“Daha gençken, bulunmak zorunda
kaldığı bazı toplantılarda insan haklı olarak, “benim burada ne işim var” diye
sorar kendine ve bir yaştan sonra artık bu soruyu sormayacağı bir hayat
yaşayacağını sanır” diye geçirdi içinden Bendag. “Şu yaşıma geldim ve hâlâ
soruyorum: Benim burada ne işim var ?”