27 Şub 2011

Zoraki Kral

Doğrusu Oscar adayları arasında gördüğüm için, izlemesem içimde uhde kalacağı düşüncesi ile izlemeye karar verdim. Aksiyon barındırmayan, iki kişilik dialoglarla geçen bir konu olmasına rağmen yine de, sıkılmadan izlediğim bir filmdi. Konuşabiliyor olmanın, günlük hayatınız da basit olarak gördüğünüz bir eylemin, bir başkası için ne kadar da güç olabildiğini, hissettiriyor size.

Bir de, gerçek bir hayatın izleri olduğunu da unutmamak gerekiyor. Yine de, aylardır vizyona girmesini beklediğim siyah kuğu'yu da yarın izledikten sonra, hangi film gölge de kalıcak biliyorum:)

Gelecek filmlerin fragmanları içerisinde dikkatimi çeken "kader avcıları" oldu..izlemeli tabii ki:)



24 Şub 2011

kıssadan hisse..



Bahtının ensesinden yakaladığında kader
savurur gönlü ne yana eserse..
hem kaldırım taşlarına sürte sürte ezer bedenini
hem kır çiçeklerinini döker sefa ile hoş eder sözünü.

İnsana kendini benliğini unuttursa da günü geldiğinde
-varlıkta ve yoklukta-
özünden sevgi dilimlerken, hep kenara ayırdıklarını
unutma!

Dirseğin itelerken elin çağırdığında sefanda,
sen dışında
ne bahttır, ne dosttur
kandırdığın!

21 Şub 2011

umut'suz..




minik bir çikolata kırıntısı düşmüş; ısırırken dişlerinle
tam da, onda mıymış mutluluğun?

dil ucunda
damak tadında..

düşerken
biterken
beklediğin.

- çabasız, amaçsız durağanlığın da
ödülü olacak mıdır?

"öbür -umut- yüzünü gösterdiğinde güneş
çevrildiğinde -can- küren kumdan saatin yavaşça kayarken avuçlarından
sislerin ardından belirir belki ne olduğunu dahi bilmediğin"

13 Şub 2011

İncir Reçeli


Rezervasyon yaptırmak için sinemayı aradığımda, isimleri aklımda tutmayı başaramayan hafızam yine güzel bir oyun oynayarak, "incir çekirdeği" ismini söyleterek bana ve yer ayırmak için telefonun diğer hattındaki kişiyi de kahkahalar attırarak başladı filmle maceram.

İzlemeye gelenlerden birinin birebir ifade ettiği gibi, ailecek film izliyormuşuz havasında minicik bir cep sinema salonuydu. Yayınlanacak filmlerin fragmanlarını izlerken, bir sıra yanımdakilerin hala fısır fısır duyulmadığını sanarak, duymak zorunda kaldığım çok gereksiz dedikodularından rahatsız olduğumu pufflayarak ifade etmeye çalışırken, karanlıktan aydınlığa geçiş yaptığım
ız için tüm salonun aynı off puff seslerine karıştım:)

Film başladığında tüm ışıklar açıktı ve sinir oldum buna..Kenarlarda oturan bir bayanın bir koşu dışarı çıkıp, görevlileri uyarması ile ancak durum normale döndü.

Güzel bir müzikle başladı film, güzel şarkı söyleyen bir bayanla devam etti. Barbara Lourens'miş bayanın ismi ve şarkıları kadar hüzünlü bakışları da çok hoştu.

İnsanı sarıp sarmalayan bir aşk filmi değildi. Yada bana öyle geldi :) Sezai Paracıkoğlu'nu daha önce nerede izlediğimi bilmiyorum, siması tanıdık gelse bile. İfadeleri, hareketleri ile sadece onu izlemek için bile değerdi demeliyim. Sabah uyandığında, gerçekten uyanır gibiydi. Kederle sevdiği kıza bakarken de, acısını hissediyordunuz vs.vs.

Hani erkek karakter o kadar doğal olduğu için mi, kadın karakter o kadar yapmacık geldi bilemiyorum. Ama Melike Güner pek eğrelti geldi. Hele kahvaltı için gittikleri yerde, konuşma tarzı hareketleri..günlük hayat içerisinde de, böyle abartılı davranışlar hoşuma gitmediği için mi bilemiyorum, sevemedim.

Bol içki, bol balık ziyafeti ve müzik eşliğinde, aslında görünenin, sandığımız gerçekler olmadığının ortaya çıkması ile farklı bir sonuçla bitiyor film. Yine Sezai Paracıkoğlu'nun bir bunalım süreci var ki, saçından başına, bakışlarına kadar etkileyiciydi..




Düğün / Julie Garwood


Reklama girer mi bilemiyorum ama D&R'ın küçük cep kitaplarını seviyorum. İşe gidip-gelirken yolda okumak zorunluluğum olduğu için, çantamda büyük ebatlarda kitaplar taşımak zorunda kalmıyorum. Bu kitabı tercih nedenimde buydu aslında. Okumaya başladıkça, dış kapağı beyaz olmasa da, içerik olarak bir beyaz dizi klasiği olduğunu söylemeliyim. Güçlü, zengin, gururlu bir erkek kahraman. Bir o kadar çılgın, dediğim dedik, boyun eğmeyen bayan kahraman. Yine de, başlayınca bırakamadığımı itiraf ediyorum :)



11 Şub 2011

Kurt Seyt - Shura / Nermin Bezmen



Kütüphanemde, okunmak için sırasını çok uzun bir zaman sabırla bekleyen kitaplarımdan biriydi. İlk yayınlanma yılı 2008 olarak gözükse de, bir-iki yıl farkla ve Figen'in tavsiyeleri üzerine aldığım bir kitaptı. Birbirlerini içerik açısından takip eden okuma sıram yine şaşmadı, demeliyim. Hürrem Sultan, Kırım dan gelmişti bu kitapla da Rusya'ya Kırım'a kadar gittim. Büyük bir bölümü Rusya, Çar'lık dönemi, Bolşevik isyanı ve tüm bunların içerisinde yaşanan gerçekten de yaşanmış olan bir derin aşkın hikayesiydi. Anadolu topraklarına, sonrasında İstanbul'un Beyoğlu sokaklarına taşınan, bir eski İstanbul ailesinin yaşam tarzını ve göreneklerini de dahil eden, çok hoş bir kitaptı.
Devamı olan Kurt Seyit ve Murka'yı da okumak, şart oldu :)

6 Şub 2011

Aşk Tesadüfleri Sever..




















"Seni ararken
kendimi kaybetmekten yoruldum
buldugumu zannettigimde
kendimden ayri düstüm

bu garip bir veda olacak
cünkü aslinda hep icimdesin
ne kadar uzaga gitsem de
gittigim her yerde benimlesin

söylenecek söz yok
gidiyorum ben

hoscakal hoscakal hoscakal hoscakal..!
ben bir kisrak gibi
gelmisim dünyaya
sahlanip kosmak icimde var
hoscakal " Şebnem Ferah

Nedense sondan başlamak istedim, son sözlerden..Öyle kırık dökük, gözlerimin kırmızılığı belli olmasın diye koltuktan kalkmadan bir süre beklerken hâla kulaklarımda çınlayan şarkıdan.

Çok güzel bir filmdi. Çok doğal. Oyuncular, renkler, dekor, müzikler, eller, bakışlar, sesler..evet oldukça fazla etkisinde kalmış bir durumdayım ve ifade edeceğim kelimelerin ise yeterli gelmeyeceğini biliyorum. Sıcacık bir filmdi. Güldüren, içi sızlatan, evet hem de ağlatan. Konusundan bahsetmemek en güzeli :)

Bir sahnesinde Deniz "bir anlamı olmalıydı, doğmamın" diyordu tesadüf eseri hayata merhaba dediği, doğduğu günü hatırlarken. O an, dinleyip geçilen repliğin önemini, sonraki sahneler aktarıyordu. Bu küçük bir ipucu olsun..

Hürrem Sultan / M.Turhan TAN



Ahmet Ümit'in kitabının sonuna yaklaşırken uzun uzun Mimar Sinan ve ölümsüz eseri Süleymaniye Camii, kızı Mihrimah, onun adına yaptığı cami ve duyduğu gizli sevgisini okurken, yeni başlayacak Muhteşem Yüzyıl dizinin de reklamları denk gelince okumak şart oldu. Kitaba da, bir arkadaşım sayesinde ulaşınca henüz raflara düşmeden Hürrem Sultan'ın hayatı, bitirmiş oldum.
Güç, iktidar, hırs, zevk, düşkünlük, ihanet, iç ve dış hesaplar derken..aslında, günümüze çokta tezat düşmeyen ama kelle koltukta yaşama korkusu ile bir adım önde olmanın telaşında yapılan katliamlar ve hepsinin ortasında sözü ferman sayılan bir padişah.
Sonra ki padişah kimmiş düşüncesine yöneltiyor insanı :)